Böyle Öttü Simurg 2
Temmuz 3, 2020
Hasret
Ağustos 3, 2020

Güneşe Fener Tutmak

Güneşi fenerle göstermeyenlere…

Kendime tanıdığım kaçış süresinin sonuna geldim. Kentlerin, tarihin, doğanın ve en çok da insanların onulmaz yaralar aldığı bu dönemde yazmak gibi serinkanlılığa dayalı bir eylemi gerçekleştirmekte çok güçlük çektim. Ondandır bu gecikmelerim. Ama öyle bir noktaya geldik ki artık, bundan sonrasında yazmamak için serinkanlı –en hafif tabir bile değil- olmak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü yazmak eylemi, insan vücudunun koskoca evrene açılmasını sağlayan yegane şey.


Bahçenin iki farklı ucundaki banklarda oturup saatlerine bakarken birbirlerini görmemişlerdi.

Kasvetli bir hafta sonu sabahıydı. İnce ince çiseleyen, trençkotların rengine koyuluk katan ama iç ferahlatmayan bir yağmur vardı havada. Güz mevsiminin olağan sonuçları ve her yerdeki olağan şüphelilerle bekliyordu iki kadın. Yağmurun taş zeminden sekişini izliyordu ikisi de akıllarındaki onlarca farklı düşünce ile… İkisi de kimse ile göz göze gelmemeye çalışıyordu, sakladıkları bir şey vardı sanki ama ne?

Yaşlı olanın yanına bir genç delikanlı yanaştı, gördüğüm açıdan delikanlının fevri el kol hareketleri ve ağzına bakarak bağırdığını anlayabiliyordum. Duymak için yanlarına yaklaştım. Annesi olduğunu anladığım kadına bunu neden yaptığını, bu yaptığının hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini, saçmaladığını söylüyordu. Kadınsa etraftaki olası dinleyenlere durumu açıklamak ister gibi cevaplar veriyordu. Kadının her sivriliği yumuşatma, her suçu bağışlama, her ayıbı örtme gibi üzücü becerileri olduğu kesin. Hırgürle hırpalanmayan, zamanla seyrelmediği gibi yoğunlaşan tek sevgiyi, evlat sevgisini bile bu hale getiren, bu ana oğlu da bu bahçeye getiren hadisenin altından kötü şeyler çıkacağını sezmiştim, sezdiğim başıma geldi hem de hayal gücümü genişleterek.

Genç olan kadın ise kalkmak için hazırlanıyordu, saatine bakıp içeriye doğru yol aldı. Yazar olabilseydim gözlerinde gördüklerimi anlatmak isterdim. Düşünceleri anlatabilmekten ziyade duyguları anlatabilmek için isterdim bunu. Genç kadın içeriye, bir gün bir yerde kıstırılabileceğinin bilinciyle yetişmiş her kadın gibi yürüyordu. Girdi içeri, güneşi fenerle gösterdiler ona eline de bir kağıt tutuşturdular çıkardılar. Çıktığında gözlerindeki hüzün belliydi, kırgınlık vardı, ilk sefer olmadığı belliydi, alışılmışlık vardı, son sefer olmayacağı da belliydi umut vardı. Son sefer oldu.

Ben bu satırları bir bahçeden, bir emniyet müdürlüğü bahçesinden yazıyorum. Ben bu satırları aynı benim gibi koruma talebiyle gelmiş, talepleri hafta içi içine erteletilmiş eli boş dönmüş o iki kadın ve kalanları için yazıyorum. Ben o kadınları tanıyorum. Bütün kadınlar da tanıyor. Çünkü bütün kadınlar aslında o iki kadın. Saçı, boyu, kilosu, düşüncesi farklı ama özünde aynı iki kadın.

Biri oğlundan, biri tanımadığı bir adamdan korktuğu için geldi buraya. Bense kocamdan. Dedim ya kadın kadını tanır. Onlar dün o korktukları adamlar tarafından katledildi. Cumartesi gelip, pazartesi gel diye yollandıkları evlerinde pazar günü katledildiler. Ben tekrar ulaşabildim buraya, hafta içini görebildim. Koruma talebim gelebilir umuduyla, kurtulabilirim umuduyla… Bir dakika 2 cümle öncesini hızlı geçtik. O bahsettiğim iki kadın vardı ya. Yoklar artık. Pisi pisine gittiler bir güz akşamı.

Adına güz, güze hazan derler. İçinde saklı hüzün derler. Güz yaprağı kadar hızlı dökülüyor gazetelere solan gülüşler. Bizim topraklarda kolay şey ölüm. Ben ne kadar yaşarım inan hiç bilmiyorum gülüm. Ana kaderi kıza derler, bulmasın bari seni zulüm!

-Annen.


Yazar notu:

Artık yetişemeyeceğimiz kadar çoğaldıysa mezarlar,

Vazifemizde inadına yaşamak var!



Paylaşmak Güzeldir:

Rüveyda Önder
Rüveyda Önder
Hukuk Fakültesi öğrencisi. Kitaplarla arası oldukça iyi, buna binaen yazmak en büyük hobileri arasında. Arkadaşları kendisini cesur, girişken, neşeli ve dobra olarak tanımlıyor. Kendisiyse "an" avcısı olarak nitelendiriyor. Bunlara ek yeni şeyler tanımaktan/öğrenmekten ve kış sporlarından hoşlanıyor. Amatör olarak da çello ile ilgileniyor.