Ockham’ın Usturasında Coronalı Günler
Temmuz 3, 2020
Hayatta Kalma Canavarı
Temmuz 3, 2020

Zamane Martılar

Bir gün daha sona ermiş vakit de iyice ilerlemişti. Bedeni bugün daha fazla zorlamaya gerek yok deyip uyumak için son hazırlıklarımı yapıyordum. Dışarıdan gelen gürültü ile dikkatim dağıldı. Avaz avaz martı sesleri inletiyordu her yeri. Anlam veremedim, biraz da tedirgin oldum. Birkaç gündür sabahın erken saatlerinde de bu sesi duyduğumu anımsadım. Deniz yakında aslında, martıların olması normal ama gecenin bir vakti bu kadar gürültü çıkarttıkları olmamıştı daha önce. Bir dertleri mi vardı? Bir şey hissediyorlar ve anlatmaya mı çalışıyorlardı acaba? Belki salgın döneminde insanların evlerinden çıkamamasının doğadaki etkilerinden biridir diye düşündüm en sonunda ve uykuya daldım.

Pandemi sürecinde güneş doğarken bahçeye çıkıp yürüyüş yapmayı alışkanlık yapmıştım. İlk zamanlarda çok dikkat etmesem de bir sabah hayret edip ziyaretinin sebebini anlamaya çalıştığım bir misafir radarıma takıldı. Bir martı. Bahçeden uçmuyor, uygun bulduğu bir yere tünüyor, insanlar üzerine gelirse kalkıp biraz yürüyor sonra tekrar rahat hissettiği bir yere yerleşiyordu. Martının bu hali beni yine derin düşüncelere sevk etti. Neden ait olmadığı bir yerde tek başınaydı. Yaralı mıydı acaba? Muhakkak bir derdi vardır dedim. Yoksa neden fıtratına uymayan bir yerde tek başına beklesin, sürüsünden ayrı kalsın ki? Sonra aklıma gecenin bir yarısında duyduğum martıların gürültüsü geldi. Belki de bu yüzden buraya geliyorlardı sürekli.

Bir süre martıyı izledim. Tanıdık, sevimli bir sima olmuştu artık benim için. Yürüyüş yaparken selam veriyor öyle devam ediyordum yoluma. Hâl hatır da soruyordum arada. Konuşabilseydi ne de güzel arkadaşlık ederdik birbirimize. Bazen kanatlarını açıp havalanmaya çalışıyordu ama başarılı olamıyordu. Bu hali derin bir hüzne boğuyordu beni. Çünkü ait olduğun yerde olamamak çok acı, biliyorum. O acıyı hissederken sol yanımda, başka hikayeler geldi aklıma. Öğrencilerinden ayrı düşmüş bir öğretmenin hikayesi mesela. Hayatını idame ettirebilmek için temizlik yapmaya gitmek zorunda kalan bir öğretmen. Ne zaman bir okulun önünden geçse bir ağrı düşüyor yüreğine. Kısa bir süre duraksayıp özlemle öğrencileri izliyor sonra devam ediyor yoluna bir yanı eksik ama büyük bir sabırla. Diğer bir hikâyenin başrolü fırında ekmek yapan bir akademisyen. Bilgi üzerine emek vermiş hayatı boyunca. Kitaplarını, çalışmalarını arıyor gözleri. Aklında bir sürü plan, proje yarım kaldı artık. Ne zaman tamamlanır bilinmez. Şu an gerçeği yoğurması gereken ekmek hamuru. Bir de sokağa çıkalım köşede bir simitçi. Halinden tavrından bu işe yabancı olduğu besbelli, laf arasında öğreniyoruz ki o da aslında bir muhasebeci. Örnekler biter mi daha nicesi. Yanlış anlaşılmasın şu anda yaptıkları işi küçümsemek değil niyetim. Söz konusu bile olamaz. Emek her yerde çok kıymetli. Acı olan yoktan yere insanların hayatını adadığı, bildiği işten ayrı düşürülmesi ve geçim kaygısıyla birden bilmedikleri bir işte bulmaları kendilerini.

Martının bu halini düzeltmeyi kendime görev saydım. Hayvanlarla aram yakından çok da iyi olmadığı için bana da yardım şarttı. Martıyı veterinere götürebilir miyiz ya da veterineri buraya çağırabilir miyiz diye babama sordum. Birlikte dışarı çıktık, babam martıya baktı. Martı kendine çok yaklaştırmıyordu kimseyi. Biraz mesafeyi azaltırsak kalkıp gidiyordu başka bir yere. Babam “Görünürde yarası yok, yırtıcı ve büyük bir kuş olduğu için onu yakalamam mümkün değil” dedi. Bu cevap üzerine biraz daha üzüldüm. Gözümün önündeki bir kuşa bile yardım edemiyor, yalnızlığından kurtaramıyor ve ait olduğu yere gitmesini sağlayamıyordum. Hayal kırıklığıyla eve dönerken apartmanın girişinde yönetici ile karşılaştık, durumdan bahsettik. Bu konuşmayla öğrendik ki bizim martı yavruymuş aslında ve özgüvensizlikten uçamıyormuş iyi mi?

Ah be sevgili martı alıp nerelere götürdün beni. Bu zamanın martılarında da bir tembellik varmış demek. Neyse yaralı olmamana sevindim. Bir süre sonra martıyı daha az görmeye başladım. Sanırım artık uçabiliyor arada da ziyaretimize geliyor. Hüzünlü bir zaman geçirmeme sebep olsa da hikâyenin sonu mutlu bittiği için içim rahat. Bir ümit içimde, umarım duyduğum duymadığım, içine hüzün, haksızlık, yalnızlık, zulüm bulaşmış hikayelerin de sonu mutlu biter.



Paylaşmak Güzeldir:

Ayşegül Uzun
Ayşegül Uzun
Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesinde Hukuk öğrencisi. Etrafı, insanları gözlemlemeyi ve bu gözlemlerden tespitler yapmayı çok seviyor. Çıkarım bilimi ile ilgileniyor. Dünyada adaletin tamamen sağlanabileceğine inanmamakla birlikte karşılaştığı olayların en adil şekilde sonuçlanabilmesi için çabalamayı amaçlıyor. Dergide aklına takılan bir konu, gözlemleri sonucu tespitleri veya yaptığı araştırmalar üzerine yazılar yazacak.