Kaçış 2
Haziran 3, 2020
Erol-Anımsanan
Temmuz 3, 2020

Kolundaki Zincirden Kalbindeki Süngüye: Özgürlük Ve Vicdan

Bir ülkeyi veya bir şehri keşfetmeden önce hepimiz küçük bir araştırma yaparız. Evet şu tarihi bina, şu doğal güzellik, kesinlikle listemize ekleyelim, aman görmediğimiz bir yer kalmasın. Tüm hazırlıklarımızı yaptıktan sonra da heyecanla o yerlere gider önünde durur saatlerce inceleriz, fotoğraflar çekeriz. Ama ilk defa, bu gördüğüm tarihi yapılardan birinin karşısında dururken bir zamanlar sırf bu yapının önünden geçmemek için yolunu değiştiren insanlar olduğunu bilmek, bana çok garip hissettirdi. Ne tuhaf değil mi, siz başka bir ülkeden sırf onu görmek için geliyorsunuz ama tarihin derin sayfalarında onu görmemek için büyük çabalar sarf eden insanlar olmuş. Peki neden? Nedir bu yapıyı bu kadar itici kılan?

Evet bahsettiğim bu yapıyı görmek için Münih’teyim. Odeonsplatz durağında indim ve metrodan yukarı doğru çıktım. İçimdeki heyecan, yeni bir şeyi keşfetmeye yakın bir çocuktan farksızdı. Yukarı çıktığımda tarihi binalarla kaplı büyük bir meydanın tam ortasındaydım. Etrafta fotoğraf çekenler, müzik yapan sokak sanatçıları, sanki her şey ortamın ahengine bir şekilde uymuştu. İnsanların tam önünde durup fotoğraf çektiği spesifik bir yapı var bu meydanı özel kılan, Feldherrnhalle! Bu yapı bir nevi anıt, meydandaki 3 önemli yapıdan bir tanesi ve en özel olanı. Münih’i ziyaret eden her ziyaretçinin belki de ilk durağı, ne tuhaf!

Münih, Bavyera bölgesinde yer alıyor ve Kasım 1923’te Hitler Bavyera yönetimini ele geçirmek için bir birahaneye baskın düzenliyorlar (birahane ne alaka onu bende tam çözemedim ama Almanlar bir şekilde olayı birayla ilişkilendirmeyi başarıyor. Özellikle baskın verilecek şehir, biranın başkentiyse). Fakat bu darbe girişimi başarısız oluyor. 1933 yılında tekrar bir girişimle yönetimin başına geçen Hitler o dönem ölen Naziler anısına Feldherrnhalle’yi bir anıta çeviriyor. Aslına bakarsanız buraya kadar her şey çok normal, fakat bu yapının anıta çevrilmesiyle birlikte halk üzerinde uygulanan baskı, olayı bambaşka bir yere taşıyor. Hitler halkın bu anıtın önünden geçerken Nazi selamı vermesini zorunlu kılıyor. Ve bu yapı öyle bir meydandaki nereye gidecek olursanız olun birçok yol buraya çıkıyor. Ara sokakları kullanmazsanız, bir şekilde bu yoldan geçmek zorunda kalıyorsunuz. İşte bu durum o dönem Bavyera halkını çok rahatsız etmiş olacak ki Nazi selamı vermemek için yollarını değiştirmeye ve Viscardigasseve’yi kullanmaya başlıyorlar. Belli bir zaman sonra Hitler’e selam durarak hoşnut etmek istemeyen cesur Bavyeralıları anmak için halk, o yolu tekrar düzenlemiş ve her cesur Bavyeralı için yola bir bronz taş yerleştirmiştir.

Bu meydan her ne kadar Hitlerin 2.Dünya savaşını ilan ettiği, konuşmaların propagandaların yapıldığı meydan olarak bilinse de çok bilinmeyen bu yönünün beni daha çok etkilediğini söylemek isterim. Dönemin şartlarına kafa tutan boyun eğmeyen bir halk, cesur birkaç insan… Üzerlerinde ne kadar büyük bir baskı olduğunu düşünmek zor değil aslında, sonuçta Hitlerden bahsediyoruz!

Ama garip olan belki de kendi ülkende yapılan/sürdürülen bir duruma karşı gösterdiğin mücadele. Bu noktayı özellikle vurgulamak istedim çünkü bu olayı bir başka açıdan daha ele almak istiyorum. Kendime sorduğum ilk soru bir baskı altında yanlış bir şey yapmam istenseydi veya yanlış bir duruma şahit olsaydım ne yapardım? Mesela bir bilim kadını olarak sonucu felaketler doğuracak bir çalışmanın içinde yer almak zorunda olsam veya yaptığım bilimsel çalışma yanlış ellerde bir dünya savaşına sebebiyet verebilecek veya bir tarafın kazanmasını sağlayabilecek kadar büyük olsa…

Tabi ki böyle bir şey yapmam diyenler olabilir veya o şartlarda olmadan karar verilmesi çok zor diyenleriniz de olabilir. Bu gerçekten tartışmalı bir konu! Ama ben sadece bir önceki olayla ilişkilendirdiğim ve neredeyse aynı dönemlerde gerçekleşen bir başka olayı da sizinle paylaşmak istiyorum. Bu sefer ki baş karakterimiz, Melita Norwood. Melita 2. Dünya savaşı sırasında Almanlara karşı güçlü bir atom bombası yapmak için var güçleriyle çalışan İngiliz fizikçilerin yer aldığı Nükleer Araştırma Merkezi’nde çalışan bir sekreter. Düşünün ki çalıştığınız iş yerinde Dünya’nın, belki de savaşın tüm seyrini değiştirebilecek gizli bir proje yürütülüyor ve tüm belgeler sizin elinizden geçiyor. Olaya hakimsiniz ve neler döndüğünün farkındasınız. Peki ne yaparsınız?

Sizi bilemiyorum ama Melita bu gizli belgeleri almış ve Sovyetler Birliğine sızdırmış. ‘Hola’ kod adıyla bir Sovyet casusu olan bu ilginç İngiliz kadının yıllarca sızdırdığı bu bilgiler sayesinde Sovyetler Birliği batıya ayak uydurarak onlarla atom bombası konusunda yarışır hale gelmiş. Ancak 87 yaşında açığa çıkan bazı belgeler ışığında ortaya çıkan gerçekle, ülkesine ihanetle suçlanmış fakat ceza alamayacak kadar yaşlı olduğu için tutuklanmamıştır. Yaptığı basın açıklamasında ise sözleri şöyle: “Yaptıklarımı para için yapmadım. Sıradan insanların yiyecek, eğitim ve sağlık masraflarını karşılayacak ücretleri verebilen bir sistemin yenilmesini engellemek için yaptım. Düşündüm ki belki sahip olduğum bilgiler Rusya’nın Britanya, Amerika ve Almanya’daki son gelişmelerden haberdar olması için faydalı olabilir.” ( https://www.gettyimages.de/detail/video/espionage-melita-norwood-may-face-prosecution-nachrichtenfilmmaterial/812989698?adppopup=true )

Bu ilginç ve İngiltere’de ‘casus nine’ olarak anılan bu kadın, kimileri tarafından Sovyet sempatizanı olarak biliniyor.  Fakat ben politik düşüncesi veya ajanlık serüveninden daha çok yaşadığı o çıkmazın bize verdiği mesajla ilgileniyorum. Çünkü başta da sorduğum gibi bu işi yapan, Onun üzerinde çalışan biri olsaydınız kararlı kalabilir miydiniz? Hiroşima’ya atom bombası atıldığında bunu izlerken ne hissederdiniz.

Üniversitede etik dersleri alırken hocamız; yaptığınız işle vicdanınız arasında kalmak en zorudur, bilim insanının vicdanlısı makbuldür derdi. Aslında her işte bu böyledir. Belki de bu yüzden bu hikâyeden çok etkilendim. Her bilim insanının başına gelmez böyle bir durum veya yaptığın işin sonucunun oralara varacağını düşünerek yapmazsın, amacın çok başkadır. Ama her iki ihtimalde de sonunda birçok insan zarar görür. Ne tuhaf değil mi tek bir buluşla Dünya’yı her anlamda yerinden oynatabilirsin. Ama o seni sabah akşam çalıştıran meslek aşkına vicdanını denklemezsen günün sonunda bambaşka bir insana dönüşebilirsin. O ince çizgiyi asla unutma; aşkla ve vicdanla!

Yazımı sonlandırmadan önce Melita’nın hayatından esinlenilerek yapılan bir filmi de size önermek istiyorum “Red Joan”. Ana karakterin hayatının birçok noktası değiştirilmiş olsa da genel hatlarıyla tüm duygular yansıtılmış. Bu ilginç durumu Cambridge’de fizik okuduktan sonra bu projeye dahil olan başarılı bir öğrenci üzerinden anlatmaları ayrıca çok hoş! Sizinle paylaştığım Melita’nın konuşması filmde ise şu şekilde değiştirilmiş:

“…Rusların batıyla eşit durumda olmasını istedim. Ben hain değilim! Ben herkesin aynı bilgiyi paylaşmasını istedim, çünkü ancak bu sayede başka bir dünya savaşının korkusu önlenebilirdi.”

 

Bu yazımda çok önemli iki değerin neleri değiştirebileceğini göstermek istedim: özgürlük ve vicdan!

Geleceğe özgür ve vicdanlı gençler yetiştirmek, tarihin belki de tozlu sayfalarından bize hatırlattığı en önemli ders! Kulak vermeye ne dersiniz…

 



Paylaşmak Güzeldir:

Esra Özaltın
Esra Özaltın
Farklı ülkelerde proje avına çıkmış bir moleküler biyolog. Son çalıştığı proje sonrasında virüslerin dünyasına hayran olmuş ve şu an iyi bir virolog olma yolunda ilerliyor. Bilimin her halini çok seviyor. Soru sormak ve beyin fırtınası yapmak en çok keyif aldığı faaliyetlerden... Çalıştığı her ülkede öğrendiği kültürel ve tarihi bilgilerle bilimi harmanlayıp kendine has bir yazı stili oluşturmayı hedefliyor. Bilimsel, tarihi ve edebi alanların birbirleri arasındaki köprüleri keşfetmek üzere çıktığı bu yolda, bol bol hayal kuracağı, daha birçok ülkede yeni projeler kovalayacağı ve tüm bunları sizlerle bir nebze paylaşacağı için oldukça heyecanlı!