Konuk Yazar: Mehmet Poyrazoğlu.
Genel Olarak
Hiç kuşkusuz, kendilerine söylenen her şeyin doğruluğundan şüphe eden insanlarla karşılaşmışsınızdır. Bu kişiler genellikle suiistimal edilmekten korkarlar ve bu korkularını ifade etmekten de geri durmazlar. Güvensizlik hayatlarını öyle ele geçirmiştir ki aile mensupları veya onlara yakın olduğu söylenebilecek diğer insanlar bile (tabi eğer böyle birileri varsa) durumdan nasibini alır (3*). Halbuki güven ve özerklik varoluşun temelini oluşturur. Diğer insanların bizim iyiliğimizi düşündüklerine, ihtiyaç duyduğumuzda bize yardımcı olacaklarına, yararlı tavsiyeler vereceklerine, gözümüzden kaçan kötü olasılıkları ön görebileceklerine, durumu yanlış değerlendirdiğimizde bizi nazikçe uyaracaklarına ve hayatlarımızın tıkır tıkır işleyişini sürdürebilmemiz için bize omuz vereceklerine güveniriz. Paranoid kişilikler de ise temel güven kapasitesi bir şekilde ortadan kalkmıştır (1*).
Çoğumuz, insanların özünde nispeten iyi olduğunu düşünürüz. Paranoidler ise samimiyeti bir tehlike, şeytani planları ve menfur niyetleri gizlemek için gönderilmiş bir ‘’Truva atı’’ olarak görmek eğilimdedirler. Diğer insanlar birer düşmandır; her an saldırıya geçip sağlamlığı zaten kuşkulu olan güvenlik ve emniyetlerini ellerinden alabilir, kıymetli kırılganlıklarını ifşa edebilir ve nihayetinde onları sadistçe bir zevkle yutabilirler. Paranoidler kendilerini korumak için çevrelerine duvar örer, böylelikle başkalarını dışarıda bırakırlar (1*).
Paranoid Kişiliğin Çeşitleri
Vaka Örneği
Psikolojik danışmanlığa mahkeme zoruyla başvuran Kemal, kendisine mahremiyetin terapi ilişkisinin önemli bir parçası olduğu güvencesi verilmiş olmasına rağmen daha en başından dirençliydi. Beden dili savunmacıydı; kollarını sıkça göğsünde kavuşturuyor, bacağını durmaksızın hiddetle sallıyor, gözlerini görüşmeciye dikip göz temasını asla kesmiyordu. Açıkça saldırgan bir hali vardı. Yaklaşık bir yıldır eski eşine çocukları için nafaka ödemeyi reddediyordu. Kendisinin ‘’içler acısı’’ olduğunu açıkça ifade etmesine rağmen spesifik sorulara ancak gönülsüzce cevap veriyordu. Bazen ‘’Bunu neden bilmeniz gerekiyor ki? Ne alaka, anlamadım?’’ gibi sorularla terapiste meydan okuyordu. Bazen de doğru düzgün işe yaramayacak yanıtlar veriyor ya da konuyu saptırıyordu. Neden böyle kaçamak yanıtlar verdiği sorulduğunda duraksamış, delici bakışlarını görüşmeciye dikerek ‘’Çünkü sonunda başıma bir hal gelebilir’’ demişti. Elbette terapistin de mahkemenin de gizli niyetleri olduğundan şüpheleniyordu. Verdiği yanıtlar da kendini kurban gibi gösterecek türdendi.
Sonunda eşinin onu aldattığından hatta yedi ve on iki yaşlarında çocukların da ondan olmadığından şüphelendiğini söylemişti. Aldatıldığı izlenimine nereden kapıldığı sorulduğunda daha da savunmacı bir tavra büründü. Doğrudan bir kanıt sunamasa da eski bir dostu ve eşi arasında gizli bir ilişki olduğuna inanıyordu
Neden böyle şeylere inandığı sorulduğundaysa hayli sinirleniyor, basit bir bilgi talebini bile küstahça, rencide edici bir kuşkuculuk olarak yorumluyordu. Bu tür durumlarda karşısındakinin her bir jesti, ses tonundaki en ufak değişiklik onda şüphe uyandırıyordu. Odadan çıkmadan önce görüşmeciye son defa uzun uzun bakmış ve ‘’Bana yapılan haksızlıkları asla affetmeyeceğim, unutmayacağım da. Bundan emin olabilirsiniz’’ diye de belirtmişti (1*).
Belirtileri
DSM-V Tanı Kriterleri
Diğer Kişiliklerden Farkı
Paranoid korkunun ne kadar yaygın olduğu ve makul düzeyde seyrettiği takdirde hayatta kalmak açısından faydası düşünüldüğünde, paranoid kişiliğin pek çok diğer kişilikle ortak özellikler taşıması şaşırtıcı olmayacaktır (1*).
Tüm ağır kişilik sendromlarında (paranoid, şizotipal ve borderline kişiliklerde) geçici psikotik nöbetler yaşanır. Şizotipallerinki eksantrik, batıl inançlara dayanan veya büyüsel içerikli olma eğilimindedir; borderlinedaki büyük oranda mantıksız, dağınık, sitemsizdir. Paranodiler ise dünya daha acımasız bir yer olsa, kendi içlerinde belki nispeten akla yatkın gelebilecek tutarlı inanış sistemleri geliştirme konusunda maharetlidirler.
Hem kaçınganlar hem de paranodiler kronik biçimde gergin ve güvensizdir. Ayrıca olası kişiler arası tehditlere karşı da aşırı tetiktedir. Buna ek olarak iki kişilik tipi de şüphecidir ve utandırılmaktan, küçük düşmekten, mahcup olmaktan korkar (3*).
Hem narsisist hem de paranoid kişilikler büyüklenmeci olabilir, kendi kusurlarının farkına varmaya iki grubun da tahammülü yoktur. Ayrıca ikisi de sevmedikleri insanlara soğuk davranıp uzun süre kin tutar. Paranoidler insanlara yavaş ısınır, narsisistler ise övgüye karşı hassastır. Paranoidlerde ise övgü, onlarda şüphe uyandırır.
Sadist ve paranoid kişiliklerin gözlemlenebilir davranış düzeyinde bazı benzerlikleri vardır. İkisi de katı ve dogmacıdır, ikisi de dünyayı siyah beyaz görme eğilimindedir ve ikisi de muhtemelen çocukken ciddi istismara maruz kalmıştır. Gel gelelim paranoid saldırgan dürtülerini yansıtır. Ve yansıttıkları nesne kendilerine musallat olunca kendi davranışlarını normal olarak görmeye başlarlar (1*).
Sonuç
Paranodilerin çocukken saldırıya ve istismara uğramış olma ihtimalleri çok yüksektir. Terapinin ise normal sayılabilecek paranodilerde başarılı olduğu anlaşılmaktadır. Bilişsel teknikler, nesne ilişkileri terapisi, kademeli maruz kalma gibi kaygıyı azaltacak yöntemler terapilerde sıklıkla uygulanmaktadır. Terapide paranoidi yarı hezeyanlı düşünceleriyle doğrudan yüzleştirmek oldukça tehlikelidir. Çünkü danışan bunu bir saldırı göstergesi olarak kabul edecektir (4*).
Kaynaklar