The Last Dance’ın Ardından
Haziran 3, 2020
Kolundaki Zincirden Kalbindeki Süngüye: Özgürlük Ve Vicdan
Temmuz 3, 2020

Kaçış 2

Bu yazı mayıs ayına ait hikâyemin devamı olacaktı. Fakat bazen bazı hikâyeler zannettiğimiz kadar kolay anlatılamazlar. Hele de içinde bizden bir parça taşıyorsa. Dışarıda gördüklerimizi anlatmak içimizde olup biteni anlatmaktan çoğu zaman çok daha kolay olabiliyor. Bugün size bu yazıda neler hissettiğimi, anlatsaydım anlatabileceklerimi, neden bu yazıyı yazdığımı sanırım kısaca bana ait şeyleri sizinle paylaşmaya geldim.

Dil, bilimi olan çok önemli bir konu. İletişimimizin, ifade edişlerimizin temeli. Fakat hayatta bazen öyle anlar olur ki yaşadığımızı ifade edemeyiz.  Belki edebi dili kuvvetli bir yazar değilim. Zaten yazılarımda ana odağım da yazı dilimin iyi oluşundan çok aktarım odaklı. Ben burada kendimle ilgili şeyleri size aktarmayı ve sizden de geri dönüşler almayı seviyorum. Arada oluşan o akışkan bağı ve plansızca hayatın, kişiliğimin ve yaşantımın getirdiklerini harmanlamayı seviyorum. Sanırım hala kendime hiçbir şeyin uzmanı diyebilecek yetkinlikte bakmıyorum. Fakat deneyimler insanlar olarak hayatımızın ve bizi biz yapanların en temeli.

Mayıs ayında anlattığım hikâye yarım kalmış bir hikâye. O nedenle biraz açılmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Hikâyenin baş kahramanı şiddet gören bir kadın. Ve o kadar uzun süre şiddet görmüş ki artık şiddet anlarında o andan kaçmayı öğrenmiş. Belki saklandığı, belki canının yakıldığı anlarda ayaklarına değen yeni ıslanmış çimlerin serinliği ona iyi hissettirmiş. Hayalleri onun kurtarıcı melekleri olmuş. Ama hep aynı hayale sığınmış. Çünkü aslında bu bir refleks olmuş onun için, oturup normal bir hayalden farklı olarak bir hissizlik hali gibi daha çok. Yaşadığı kötülüğün gerçekliğinden kaçışını temsil etmiş. Hikâyenin devamı gelseydi hikâyenin başını anlatırdım muhtemelen. Yıllarca kendisine güçsüz olduğunu söyleyen ve zamanla yavaş yavaş onu önce sevdiklerinden sonrada kendinden uzaklaştıran bir insanla nasıl yaşadığından bahsederdim. Şimdiki zamanda Yasemin’e sorsanız, artık ne kim olduğunu ne de ne istediğini bilir durumdadır. Elinden alınan kapı kilitleri ise hayatında kontrolünü bıraktığı ona ait son şeydir. Yapayalnız ve hep aynı kısır döngüde, sanki o adamın zihninin içinde bir yerlerde sıkışıp kalmış bir kadın. Hikâyede önemli olan nokta Yasemin’in o an yaşadığı şiddet değil, o an da onu o şiddetin içinde çaresiz hayalleriyle suskun bırakacak yıldırıcı yıllardır. İlk tanıdığında sadece kıyafetlerken sorun bir yerden sonra sorundan bağımsız evin bir eşyasından farksızca öfkesine maruz kaldığı bir nesneye dönüşür. Ve hikâyenin yazılamayan acıklı sonunda ise Yasemin ne kadar dönüştüyse karşısında ki bir o kadar aynı kalır. Ve hiçbir özür ya da hediye yeni bir başlangıcın temeli olamaz sadece geçmiş yaraların üstüne sürülen bir fondöten misali akşam yatıncaya kadar kusurları kapatmaya çalışır.

Sanırım biraz cesurca davranıp hikâyeden çıkmam gerekli. Burada ifade edeceğim duygular o kadar yoğun ki güzel ifade edemezsem lütfen beni mazur görün.

– Ben Türkiye de yaşayan üniversiteden mezunu olmak üzere olan 23 yaşında bir kadınım. Yaklaşık bir yıl önce bir ilişkiye başladım. Önce fikirlerimden sonra kıyafetlerimden, yürümemden ve bana ait her şeyden zamanla uzaklaştırıldığım, yalnız ve korktuğum günlere uzanan bir süreç yaşadım. Sürecin başında sözel olarak sürekli kadın olduğum için eşit olmadığım ve alttan alta ne yaparsam yapayım edepli olmam gerektiği vurgulamalarına maruz bırakıldım. Bana ait her şeyi paylaşmak zorunda kaldım. Güvenilmez ve ikiyüzlü muamelesi gördüm. Sürekli bunu kanıtlamak için anlamsız fedakârlık ve şeffaflık gösterdim. Elimden banka şifrelerime kadar özel her şeyim alındı. Bütün bu psikolojik şiddetin ardından artık korkar hale geldiğimde sokaklarda itildim, insanların önünde suratıma bağırıldı ve tenha köşelerde ölümle tehdit edildim. Sayamadığım kadar kez yolum kesildi. Kapımda sabahlara kadar tehditle beklenildi. Hayatımda ilk kez bayıldım, insanlardan ağlayarak yardım istemek zorunda kaldım. Ve daha anlatmakta zorlanacağım nicelerine maruz kaldım.

Bugün burada bunu sizlerle paylaşmamın birkaç nedeni var:

  • Hayatında herkes bunu yaşayabilir. Bu eleştirilecek değil yardım edilecek bir durumdur. Benim o anlarda ve sonrasında hep çok anlayışa ve yardıma ihtiyacım oldu. O nedenle bu yazıyı okuyan cinsel yönelimi ne olursa olsun insan olan ve şiddete uğrayan herkese şunu söylemek istiyorum; “Ben buradayım, korkmak zorunda değilsin. Anlasam da anlamasam da sana destek olacağıma söz veriyorum. Kim olursan ol bana ulaşmaktan çekinme lütfen”
  • Ne yaşıyorsan yaşa kendini unutma. Kadın, erkek ya da herhangi bir cinsel yönelimde olmak seni güçsüz yapmaz. Sen güçlüsün sadece manipüle ediliyorsun o kadar. İçinde bir yerlerde bu ilişkiden de önce var olduğunu ve ne kadar güçlü olduğunu hatırlamaya ihtiyacın var.
  • Sevgiye şiddet dâhil olamaz. Bunu sakın unutmayın. Sevdiğim için yaptım asla bir sebep olamaz. Seven kişi sevdiği kişiye zarar vermez. Ya da mutsuz olacağı kararlar veremez. Daha doğru olanı da bilemez çünkü sen artık bir yetişkinsin. Yanlış ya da doğru önemli olan kararlarını kendin verebiliyor olman. Fikir sunmak ve farklı düşünmek ile senin düşünce sistemine müdahale edilmesi aynı şey değil lütfen bu ikisini ayırt et.
  • Hayatta herkes çok kötü olaylar yaşar ve bu doğal akışın getirisidir. O nedenle bu kötü olayların sonunda kötü birisi olmanın kişinin yaşadıklarının sonucu değil bir tercihi olduğunun farkında ol.
  • Değişim ancak kişinin kendisinde başlar. İstemeyen birisi başkası için ya da başkasının emeğiyle değişmez. O nedenle bu zaman oyalayıcı unsurlara kulak asma. Ve en önemlisi konumunu doğru belirle. Sen kimsenin terapisti ya da annesi değilsin. Bu konuma girmen ne sana ne de karşıdakine fayda sağlamaz tam tersine ilişkinin boyutunu değiştirir.
  • Şikâyet etmekten ve adalet sistemine girmekten kaçma. Çünkü herkes yetişkin ve yaptıklarının bedelini ödemekle yükümlü. Adalet bunun için var.
  • Son olarak anlatmaktan korkma. Biliyorum sana kimse inanmaz denilecek. Yalan söylüyor denilecek. Ama gerçek seninle yaşıyor oldukça sana inanacak güzel kalpli insanlar hep var olacaklar. Belki içinde yaşadığın ülkeye haberlerden ya da geleneklerden dolayı güvenin kalmamıştır. Olabilir ama unutma sistem ne olursa olsun onu iyi ya da kötü yapan aslında insanlardır. Ve kötü insanlar kadar iyileri de var emin olabilirsin.

Yazabileceğim milyonlarca madde var fakat bunların daha önemli olduğunu düşünüyorum. Yaşadığım bu şiddeti burada paylaşmak benim için çok değerli. Her ne kadar anlatmak kötü hissettirse de paylaşmış olmanın hafifliği ve en önemlisi sizlerin bu yazıyı okuyarak yaşadığım şeyin şahidi olmanız bana tekrardan değerli hissettiriyor. Son olarak birkaç teşekkürle bitirmek istiyorum;

  1. Bu kadar özgürce kendimi ifade etmemi sağlayan bu platforma Zümrüdüanka Dergisine teşekkür ederim.
  2. En zor anımda tek telefonumla beni o kâbus ve korkulardan kurtaran arkadaşıma teşekkür ederim.
  3. Sırf zarar görmeyeyim diye susan ve zamanını bekleyen arkadaşlarıma teşekkür ederim.
  4. Gecelerce beni arabayla yurduma güvenle bırakan o adını bilmediğim polislere teşekkür ederim.
  5. Terapistime bana kendimi tekrar bulma yolculuğumda eşlik ettiği ve de desteğini hiç esirgemediği için teşekkür ederim.
  6. Paylaştıktan sonra sesiz kalmayıp soruşturma başlatan okuluma teşekkür ederim.
  7. Ne olmuş olursa olsun beni sarıp sarmalayan anneme teşekkür ederim.
  8. Hep yanımda olan ve bana inanan hocalarıma teşekkür ederim.
  9. Bunları anlatma cesareti gösterdiğim ve bu şiddete dur dediğim için kendime teşekkür ederim.
  10. Son olarak da bu yazıya kıymet verip sonuna kadar okuyan herkese teşekkür ederim.

Kendiniz sevmeyi unutmayın.



Paylaşmak Güzeldir:

Mina Çekin
Mina Çekin
Taze bir Psikoloji Bölümü mezunudur. Deneysel psikolog olmak, arzu ettiği kariyer hedefi ve keyif aldığı meslek kimliğidir. Kendi alanı dışında İlgi alanları edebiyat, sanat ve uzaydır. Özellikle de distopik eserler dikkatini çekmektedir. Küçüklüğünden beri bir kenarlara yazmış, üniversitede bülten çıkarmakla ilgilenmiş ve şimdi de Zümrüdüanka Dergisi'nde yazarlık yapmaktadır. Yazının, kişinin ifadesinde bir iletişim kanalı olduğunu düşünmektedir. Onu daha çok aktarım odaklı serbest yazılar yazarken görmeniz oldukça mümkün.