İnsan, birey, kişi vb. etiketler yeryüzünde bilinç halinde varolan ve o bilinç üzerine ister farkında ister farkında olmadan her geçen gün kendiliğini sürdürme şansını elde edenler için kullanılır. Hiç şüphesiz bir insanı tüm bu etiketlerin arasında “birey” olarak algılamak daha da mühimi, bunun bir adım ötesindeyse bireyin kendini birey olarak algılaması sağlıklı bir toplumun temelini oluşturacaktır. Sağlıklı bir toplum vurgusu önemli çünkü sağlıklı bir toplumun, sağlıklı bir hukuk sisteminin, sağlıklı hükümetlerin ve devlet anlayışının sağlıklı bireyler üzerine kurulacağı inancındayım.
Tabi sağlıklı bireylerden ne anlaşılacağı da tartışılacaktır. Fiziki sağlığın bu tartışmada önemli bir yeri olduğu gibi, psikolojik sağlığın da yeri yadsınamaz. Bugün her ikisine de biraz biraz değinerek konuya dair kendi perspektifimi dile getirmeye çalışacağım.
Yüzyıllardır, insanlığın hürmet gören, saygı duyulan zekaları insanın varoluşu üzerinde düşünürken zaman zaman onu düalist bir şekilde yani diyalektik ikilik içinde anlatmaya çalıştılar: Ruh ve beden. Şüphesiz aralarındaki ilişkinin sürekli olduğunu kabul edersek bedensel sağlığın ruhsal huzura, ruhsal huzurun da bedenin iyilik haline olan katkısını yadsıyamayız. Bu ilişki sadece burada kalmıyor pek tabii. Benim zihnimde biraz sporun, biraz da sağlıklı beslenmenin rengi olan yeşilin insanın dış dünyasıyla yani ekolojiyle de ilgisi olacaktır. Yeşil korundukça, yeşile hürmet edildikçe; aslında hürmet edilen yeşilin sağlığı bize de hizmet ve hürmet edecektir. Şüphesiz hasta gökyüzü üzerimize yağmaya devam ettikçe, ondan kendimizi sakınacağımız başka bir alternatife sahip değiliz.
Toplum sağlığı ile bireyin sağlığı ilişkisinin en çarpıcı misallerinden birisi toplumların yemek kültürüdür. Belki biraz abartılı bir ifadeyle “kişinin yediğinden ibaret olduğu” savunulur. Toplumların beslenme alışkanlıklarının birey sağlığına yön verdiği tartışmasızdır, psikolojik sağlığı etkilediği ise iddia edilebilir ve tartışılabilir. Bunu biraz keskin ancak güzel bir doğu batı örneğiyle ifade etmek isterim: Hollanda kültürü. İran, Türk, Ortadoğu ve hatta İtalya mutfakları yanında fazlasıyla yavan kalan Hollanda mutfağını, toplumun bir benzin krizi üzerine hayatlarının merkezine aldıkları bisiklet kültürüyle düşünürsek bu ilişki bizi sağlıklı birey, sağlıklı toplum ve sağlıklı ekoloji üçgenine götürecektir.
Tüm bunların yanında bir de bireyin iç sağlığı hakikati vardır ve iç dünyada temerküz etmiş yaraları bastırmak, baskılamak gibi kalıplaşmış yollarla başa çıkılamayacak kadar önemlidir. Her insanın sahip olduğu yaraların insandaki yeri duygularıdır. Bu da bizi duyguların bulaştığı her işte bizim sağlıklı bir yaklaşım sergileyip sergilemediğimizi incelemeye götürür. Yediğimizde, içtiğimizde sağlık aradığımız gibi konuştuğumuzda, dinlediğimizde çalıştığımızda da sağlık ararız; belki biz farkında olmayız ancak insanın duygu dünyası kendine neyin iyi gelip gelmediğini bilecektir.
Mutlu bir birey için sağlık her şey değildir ancak çok şeydir. Bu çok şeyin bir kısmı beden sağlığıyla alakalıyken buz dağının görünmeyen kısmı ruhsal ve duygusal sağlık ile ilgilidir. Sağlıksız demek doğru olmasa da çok da sağlıklı bir toplum ve dolayısıyla bireyler olmayabiliriz. En azından biraz farkındalıkla kendi sağlığımızın sorumluluğunu almaya niyet etmek niyetiyle…