Her daim mutlu olmak, hiçbir zaman üzülmemek… Çok güzel bir hayal aslında değil mi? Peki mümkün olabilir mi? Tabii ki hayır, çünkü mutlu oldukça üzüleceğiz de üzüldükçe de mutlu olacağız (bkz. Yin-Yang yazım). %100 mutluluk imkânsız olsa da; mutluluğumuzu maksimize etmek, üzgünlüğümüzü de minimize etmeyi isteriz tabii ki. Elbette bunu yapmanın binbir türlü yolu var. Doğru arkadaş çevresi, sağlıklı bir ilişki, para, iyi okul, iyi bir iş, güç, makam… Bunlar… Belki… Hiç biri de garanti yöntem olmamakla beraber, tamamen objektif durumlar da… Ne yazık ki hepsini bilmiyorum, mutluluğun formülünü veremeyeceğim. Ama işimize yarayabilecek, bu konuda hayatımızı kolaylaştıracak bir şey var: Beklenti.
En son girdiğiniz bir beklentiyi düşünün. Onu belirlerken neye dikkat ettiniz, neye göre karar verdiniz? Peki, olay gerçekleştiğinde ne oldu? Beklentiniz karşılandı mı? Karşılandığında nasıl hissetiniz? Karşılanmasaydı nasıl hissederdiniz? Genellikle bunun cevabı karşılandı-mutlu, karşılanmadı-üzgün oluyor. Yani aslında bir olay gerçekleşeceği sırada nasıl hissedeceğimizi aşağı yukarı önceden bizim(?) belirlediğimiz beklenti, hislerimize yön vermekte. Bu arada gerçekten her zaman beklentileri bizim belirleyip belirlemediğimiz tartışılır. Kimi zaman çevre, arkadaş, aile vs. tarafından da etkilenebilir. Örneğin yeni bir şeye atıldığımız bir zamanı düşünelim. Bu yeni bir okula başlamak, yeni bir hobi edinmek, bir etkinliğe katılmak veya o etkinliğin ekibine girmek gibi herhangi bir şey olabilir. Böyle durumda karşılaşacağımız bu yeni durum için bir beklentimiz olur. Mesela yeni bir okula başladığımızda hocaların ve edinilecek arkadaş çevresinin nasıl olmasını isteyebileceğimiz bir beklenti. Kimisi “amaaan hocalar çok zorlamasın kolay geçebilelim dersleri” diye bir beklentiye girerken bir başkasının “umarım hocaların özgeçmişi çok iyidir ve onlardan çok şey öğrenirim” diye bir beklentisi olabilir. Aynı ortama giren 2 farklı birey 2 farklı beklentiye sahip olmuş oldu. Bu durumda hocalarının nasıl olduklarına göre beklentilerine karşılık gelecek ve her ikisi de kendi beklentileri ne kadar çok karşılanırsa o kadar mutlu veya üzgün olacak. Öneri üzerine izlediğimiz bir filmi düşünelim. Arkadaşlarımızın önerisi veya başka bir yerde okuduğumuz iyi yorumlar üzerine bu filmi izlemeye karar verdik. Bu noktada gelen onca olumlu yorumların sonucunda filmden bir beklentimiz oluştu ve filmin iyi olmasını ümit ediyoruz. Daha sonra filmi izlediğimizde, film o kadar kötü olmasa da yükselen beklentimizi karşılamadığı için hayal kırıklığına uğruyoruz. Hâlbuki o kadar çok yoruma erişmeden izleseydik beklentimiz o kadar yüksek olmayacaktı ve filmi beğenecektik belki de.
“Ee o zaman çok kolay: hep 0 beklentimiz olsun, beklentimiz karşılanmayınca da üzülmeyiz doğal olarak.” Keşke bu kadar kolay olsa… Üzülmemek eşit değildir mutlu olmak. Ayrıca her ne kadar denersek deneyelim, günün sonunda insan bir beklentiye girecektir, bunu gerçekleştirmek bence çok zor. Hayattan hiç beklentisi kalmayan insanın da bir yaşama amacı, var olma anlamı kalmaz.
Bu noktada önemli olan beklentiyi nasıl belirleyeceğimiz ve dengeyi iyi oluşturmak. Bunun tabii kesin bir formülü yok. İnsanın kendini çok iyi tanıması, çeşitli olaylara nasıl ve ne kadar beklenti oluşturacağını biliyor olması lazım. Bu da zamanla tecrübe ederek kazanılacak bir şey. Zamanla, bir olay gerçekleşmeden önce az çok ne olabileceğini ve bizi nasıl etkileyebileceğini, ne katabileceğini, nasıl bir durumda bırakabileceğini öngörebiliyor hale gelebiliriz. Çok taze yaşadığım bir durumu örnek verip bitireceğim.
Şuan Finlandiya’da erasmustayım. Normalde hiç tavsiye edilmeyen bir zamanda, 4.sınıfta tam mezuniyetimden önce geldim. Bu kadar geçe bırakmamın sebebi aslında hiç aklımda olmamasıydı, başvurudan önceki bir yarım yıl sürecindeki hislerim benim bu kararı almamda önemli sebep oldu ve geldim. Başvurduğum zamandan gelene kadar geçen süreçte kafamda hep beklentimi kurguladım. Erasmus her öğrenci için farklı bir deneyim ve imkân. Kimisi için tamamen eğlenerek, bol bol insan tanımalı, partiden partiye koşmalı, şehir şehir gezmeli bir deneyim olabilir. Bir başkası için tamamen akademik tarafına odaklanıp, yurt dışındaki bir okulda bir dönem geçirmenin faydalarını sonuna kadar değerlendirmeye bir fırsat olabilir. Benim durumumda ise beklentim, son 3.5 yılda alıştığım düzenin dışına çıkmaktı. Şehir, ülke, çevre… Bu, bunlardan memnun olmadığım anlamına gelmiyordu ancak kısa bir süreliğine uzaklaşmam ve kendi başıma kalmam gerektiğini biliyordum. Böyle bir beklentiyle geldiğimde, 75 bin nüfuslu bir şehir, dilini bilmediğin bir ülke, Türkiye’den gelen tek insan olmakla beraber kısıtlı bir şekilde oluşan arkadaş çevresi, aktivite sayısının azlığı gibi her şey beklentim çerçevesindeydi. Günün gerçekten 3-4 saat haricini tamamen yalnız geçirmek, dilediğimde dışarı çıkıp yalnız yürümek, günde 1 ders için okula gidip gelmek vs. tam hayal ettiğim şeylerdi. Geleceğimi, bundan sonra ne yapmak istediğimi sakin bir kafayla düşünmek için bolca zaman… Beklentimi aşağı yukarı bu şekilde kurgulayınca ve aynen karşılığını bulduğumda mutluluk da beraberinde geliyor.
“Beklentiyi doğru ve ayarında belirlemek kendimize yapabileceğimiz en iyiliklerden biri olabilir.”