Bu ay röportaj köşemizde bizler için önemli bir kavram olan sürdürülebilirlik hakkında konuştuk. Sürdürülebilirlik kavramının daha da önem arz ettiği günümüzde, bu alanda gelişmelere fazlasıyla ihtiyaç duyuyoruz. İşte bu ihtiyacın giderilmesine gönül vermiş bir dernek, Sürdürülebilirlik Adımları Derneği. “Durup gözlemlemekten öte, var olan sorunlara çözüm üretmek önemli,” diyor Emrah Kurum. Planlamış oldukları proje ve çalışmalar ile gözümüzü açmaya, harekete geçirmeye ve dünyanın gerçek durumunu bir ayna gibi yansıtmaya ve bu duruma çözümler üretmekte Sürdürülebilirlik Adımları Derneği, bizler de Simurg Derneği olarak adımlarımızla destek vermeye devam ediyoruz. Bu alanda 18.5 Saat adında sürdürülebilirlik projemiz dünyaya bakışınızı değiştirecek! “18.5 Saat” projemize bir bakın deriz 🙂
Emrah Bey, derneğinizin adı nereden geliyor? Bize biraz derneğinizden bahseder misiniz?
Birleşmiş Milletler ‘in belirlediği 17 tane Sürdürülebilir Kalkınma Amacı var. Biz de bu amaçların anlaşılması ve yaygınlaştırılması üzerine çalışıyoruz. Sürdürülebilirlik Adımları dememizin sebebi ise sürdürülebilirlik odağında adım atan/çalışan kurumların tanıtılması ve onların yaptığı işlerin görünür kılınması üzerine çalışıyoruz. Sürdürülebilirlik odağında atılan adımlar çok değerli bizim için. Fakat bu adımların sosyal etkisini arttırılması ve görünür kılınması da çok kritik. Bu yüzden adımların birlikte atılması, sosyal etkinin artması için çok önemli. Biz de hem bu alanda adım atanların yanında olmak, hem de sürdürülebilirlik odağında çalışmak isteyenlerle birlikte adım atıp, onlarla birlikte bu süreçte yer aldığımız için ismimizi Sürdürülebilirlik Adımları koyduk. Ayrıca durup gözlemlemekten öte, var olan sorunlara çözüm üreten bireylerin ve kurumların harekete geçmesi bizim için önemli. Bu yüzden adım atmak önemli ve biz de sürdürülebilirlik odağında adım atmak için kurulduk: Sürdürülebilirlik Adımları.
Sürdürülebilirlik Adımları Derneği’nin çalışmalarında hedeflediği 17 madde göze çarpıyor; bu maddeleri göz önünde bulundurarak nasıl bir değişim yaratmayı amaçlıyorsunuz?
Derneğimiz uzun yıllar sürdürülebilirlik alanında çalışmalar yapan kişilerden oluşuyor. Hepimizin farklı uzmanlık alanları var. Çevresel, toplumsal veya ekonomik olarak sürdürülebilirlik ile ilişkili çalışmalarda yer aldık. Fakat geriye dönüp bakıldığında Türkiye’de sürdürülebilirlik kavramı neden anlaşılmıyor diye düşündüğümüzde üç ana şey fark ettik. Birincisi Türkiye’de bir iletişim sorunu var. Öncelikle kurumların yaptıkları iyi işlerin iletişimini yapma konusunda sorun yaşadığını fark ettik. Ve hem yapılan işlerin çalışanlarına hem de dış paydaşlara iletişimleri konusunda neler yapabilecekleri üzerine çalışıyoruz. İkincisi iş birliği kapsamında çalışıyoruz. 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacı var ve bu 17 alan aslında 17 farklı uzmanlık alanı demek. Sürdürülebilirlik odağında çalışmak isteyen her kurum bu alanlarda uzman olmak zorunda değil. Fakat farklı alanlarda proje yaptıklarında ilgili kişilerden uzman desteğine ihtiyaç duyuyorlar. Projeleri doğrultusunda bu 17 Sürdürülebilirlik Kalkınma Amacı odağında kurumları bir araya getiriyor ve iş birliği ağları kuruyoruz. Üçüncüsü ise üretilen sürdürülebilirlik projeleri kurumlarda çalışanlar tarafından yürütülüyor. Bu projeler, zaten iş yükü olan bireylere verildiğinde, yeni bir iş yükü olarak algılanıp projelerden istenilen etki alınamayabiliyor. Bu sebeple biz çalışan ilgi ve uzmanlık alanıyla bu konuya nasıl dâhil olabilir diye çalışmalar yapıyoruz. Özetle; sürdürülebilirlik konusunda farkındalık yaratılması, farkındalığı olan bireylerin harekete geçirilmesi, harekete geçen bireylerin yaptıkları işlerin etkisini artırması için iletişim, iş birliği ve çalışan gönüllüğü üzerine çalışıyoruz.
İçeriklerinizi neden video yolu ile paylaşmayı seçtiniz?
İletişim sorunundan bahsetmiştik. İletişim ile birlikte günümüzde iletişim araçlarında bir değişim var. Yaptığımız araştırmalar sonrasında, insanların artık okumaktan öte, video içerik tükettiklerini gördük. Bu konuda yayınlanan birçok rapor da okumanın giderek azaldığını ve videonun da giderek ön plana çıktığını söylüyordu. Yapılan bu araştırmalar insanların harekete geçmesinde, satın alma kararlarını vermesinde video içeriklerinin ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu. Biz de buradan yola çıkarak o zaman dedik ki video içerik üretelim. Kurucu üyelerimizden biri de yönetmen olduğundan belgeseller, kamu spotları vesaire gibi içerikler üretme yetkinliği var derneğimizin içerisinde. Biz yapılan işlerin daha görünür kılınması ve daha çok kişiye ulaşması, daha az zamanda daha fazla içeriğin aktarılması için video yolunu seçtik. Pozitif yönde geri dönüşlerini alıyoruz.
Ulaşmayı amaçladığınız kitlenin, sürdürebilirlik konusunda sahip olduğu bilinç hangi seviyede?
Aslında iki hedef kitle var. Birincisi iş dünyası yani bu alanda zaten hâlihazırda çalışanlar. Kurumlarında yaptığı işlerin görünür kılınmasını istediği için o alandaki uzman kişilere ulaşmayı çalışıyoruz. Bu kişilerin farkındalık seviyeleri yüksek. İkincisi bu içeriklere ve bu konuya ilgili olan fakat bu alanda bir şeyler yapmak isteyip, nasıl başlayacağını bilmeyen bireyler var. Konuya hâkim olan bireylerin yaptığı işleri kullanarak diğer bireylere de ilham vermesi için biz içerikler de geliştiriyoruz. Böylelikle farkındalığı olmayan bireylere somut projeler hayata geçirmiş insanlar ile deneyim aktarımı yaparak etki yaratıyoruz. Bir de gençlik kısmı var. Özellikle üniversite öğrencilerini çok önemsiyoruz. Çünkü bu bahsettiğimiz projeleri üreten bireyler sonuçta bir eğitim seviyesinden geçiyor. Sürdürülebilirlik konusunda farkındalığı olan bireylerin de daha çok bu alanda proje ürettiğini bildiğimiz için ortalama dört yıl sonra mezun olacak üniversite öğrencilerinin mezun olmadan sürdürülebilirlik kavramı ile karşılaşmasının çok kritik olduğunu düşünüyoruz. Gençlere yönelik eğitim modüllerimiz ve projelerimiz var. O gençleri alıp iş dünyasına atılmadan önce sürdürülebilirlik ile tanışması hangi alanda neler yapıldığını bilmesi ve sonrasında gittiği kurumu dönüştürmesi üzerine projeler üretiyoruz.
Sürdürebilirlik neden bir ülke için önemli?
Sürdürülebilirlik aslında güzel bir model ülkeler ve kurumlar için. Bu da biraz daha sistemsel düşünmeyi gerektiriyor. İşin sadece ekonomisini düşünmek yerine, bir iş yaparken bunun topluma ve çevreye nasıl bir etkisinin olacağını düşünmek gibi daha bütüncül düşünmeyi de sağlıyor. Sürdürülebilirlik de 17 Amaçtan bahsediyor. Bu kavramın içine toplumsal cinsiyet eşitliği de giriyor, nitelikli eğitim de giriyor, yoksulluğa ve açlığa son da giriyor. Birbirinden farklı gibi gözüken bu alanlar aslında bir bütünü oluşturuyor. Ülkeler için kritik olması ise, genelde ülkeler kalkınmışlık düzeylerini arttırma üzerine politikalarını belirledikleri için sürdürebilirlik aslında bu modele geçişte çok büyük bir araç. Devletler sürdürülebilirlik politikalarını içselleştirdiği noktada çok güzel hikâyeler ortaya çıkıyor. Örneğin bir ülkede yer alan bir sanayi firması sürdürülebilirliğe ilgili olması devlete şöyle katkılar yaratıyor; ham madde kullanımında azalma, enerji tüketiminde azalma gibi iyileştirmeler yaptıkları için kaynak kullanımında azalma sağlıyor. Cari açıkların büyük kısmı da ithal edilen hammadde ve enerji olduğu için proseslerinde iyileştirme yapmaları ekonomi üzerinde de pozitif etkileri oluyor. Fosil yakıtlara bağlı bir ülkeyiz ve cari açığın büyük bir kısmı enerjiden kaynaklanıyor. Bu alanda yapılan sürdürülebilirlik üzerine projeler bu cari açığın kapanmasını sağladığı gibi dolaylı ve doğrudan toplumsal ve çevresel katma değer de yaratmayı sağlıyor. Kaynakların yönetilmesi, var olan sistemlerin düzgün tasarlanabilmesi için çok kritik.
Sizce Türkiye’de sürdürebilirlik nasıl bir konumda?
Türkiye’de hızla gelişmekte açıkçası, son birkaç yıldır daha da hızlandı bu mevzu. Yeni kavramlar ülkelerde yaygınlaştığında ilk olarak popüler olduğu için bir şeyler yapılır. Türkiye de de böyleydi. Popüler bir kavram olduğu için kurumlar bu konuyla ilgilenmeye başladılar fakat işin içine biraz daha girince hep aynı söylemleri söylemek yerine biraz daha geliştirmek zorunda olduğunu fark ettiler. Çünkü taahhütte bulunuyorsun. Enerji yatırımlarımı şu kadar daha verimli süründürülebilir yapacağım ya da atığımı şu kadar azaltacağım gibi. Bir yerden sonra daha detaylı çalışmak zorunda kalıyorsun, o aşamayı da Türkiye biraz daha geçti. Şirketlerin artık sürdürülebilirliği güzel işler yapıyoruz söyleminden çıkartıp iş modeline de dönüştürmeye başladığını da düşünüyorum.
Tüm bunlar konuşulurken bir de uluslararası şirketler zaten sürdürülebilirliğe dâhil olmak zorunda çünkü yaptığı işlerin çevresel ve toplumsal etkilerini göstermek ve raporlamak zorundalar. Bu o kadar kritik ki yapacakları yatırımlarında bile yarattıklarını negatif etkilerin azaltılması ve yönetilmesini planlamak zorundalar. Yatırım alabilmek için sürdürülebilir finansta çok konuşuluyor. Mesela finansör bulabilmek içinde sürdürülebilir etkini ortaya koyman gerekiyor. Bu zorunlukla birlikte de kurumlar daha içselleştirmeye başladı.
İlk başta biz, derneğin kuruluş misyonlarından biri de buydu; biz sürdürülebilirliği kurumların “güzel işler yapıyoruz” söyleminden çıkartıp bunu, 17 Amaç ile ilişkilendirmesini istiyoruz. 17 farklı amaçta kurumlar, ilgi alanı Nitelikli Eğitim olan bireye sanayide yaptığın yeniliği anlatmaya çalışıyor. Ya da Barış ve Adalet konusunda ilgili olan bireye Nitelikli Eğitim konusunda yaptığı çalışmaları anlatıyor. Bunun sonunda ise doğru kitleye doğru mesajı vermiyorsun, veremiyorsun daha doğrusu. Biz de tüm iletişimimizi bu yönde yapıyorduk. Sürdürülebilirlik üzerine güzel işler yapıyorum söylemi yerine, biz Nitelikli Eğitim üzerine şu çalışmaları yapıyoruz demeli. Yani Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’ndan 1 tanesine odaklanmalı. Sürekli dile getirilen kavramlar içi boşalmış etkisi yaratıyor fakat bu kavramın içinin boş olmasından değil sürekli üstün körü geçilmesinden dolayı oluyor. Biz Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlar’ının detaya inilmesi gerektiğini düşünüyoruz ve bu amaçlar özelinde çalışıyoruz.
Kurum veya kuruluşların iş etiği kapsamında yaşadıkları çevreye karşı bir sorumluluk alması gerektiğine inanıyor musunuz?
İnanıyoruz elbette. Dünya artık farklı bir yer, her şey artık duyarlılık üzerine şekilleniyor. Pazarlama mevzusu bile değişti. Baktığımız zaman, kurumlar artık çevreye ve insana duyarlı söylemler üretmeye başladılar. Yaptıkları tüm çalışmaları çevreye ve insana duyarlı işler olarak tanımlıyorlar. Bakıldığı zaman şirketlerin “-miş gibi yapma” durumu da olabiliyor fakat bu çok bariz fark edilebiliyor bireyler tarafından. Bunun artık ne kadar kritik bir mevzu olduğu, şirketlerin doğru bir sistem kurabilme açısından önemini gördüler. Sürdürülebilirlik biraz daha bunu oturtmaya çalıştığı için kurumlarda, bir yere yatırım yapıldığında bu projenin çevreye ve topluma etkisini ne olacağını da ortaya koyduğunda farklı bir seviyeye çıkılıyor. Maddi ve manevi olarak. Şirketlere karşı tepkiler de geliştiriliyor. Bu tepkiler sonucunda maddi olarak da değer kaybedişleri oluyor. Ya da üretim yapan bir şirket var ve vahşice üretim yapıyor. Artık çoğu kişi için para kazanmak bir şey ifade etmiyor belli bir yerden sonra, insanlar artık yaptığı işin bir toplumda veya çevreye iyi bir etkisinin olması çok daha önemli onlar için ki artık çalışan bile bulamıyor şirketler. Kalifiye elemanlar tercihlerini yaparken topluma, çevreye duyarlı çalışmak ve o amaç için emek harcamak istiyor. Bu açıdan da şirketler için önemli.
Bu bağlamda bir değişimin gerçekten ilk adımı olmak derneğin en büyük hedefi midir?
Adım atmak derneğimizin misyonu ve durup bir şeyi negatif olarak eleştir denildiğinde herkes bir sürü eleştiri dile getirebilir. Aslında haber denildiği zaman genelde akıllara negatif bir çağrışım yapıyor, sürekli negatifin iletişimi yapıldığı bir ortam da zaten her şey kötüye gidiyor ve biz bu gidişi zaten durduramıyoruz algısıyla sürekli bir kötülük var. Kötülük yayılıyor. Ve aslında iyilik/güzel işler yokmuş algısına sebep oluyor. Ve bu aslında bir yanılgı, biz bu yanılgıyı değiştirmek adına direkt iyi uygulamalar ile kurumların ne yaptığını, bunu nasıl yaptığını ön planda tutarak somut projelerle iyi bir iletişim dili kullanıyoruz. Örneğin Sorunlara Çözümler Buluşmamız var. Sorundan öte çözüme odaklanmak için geliştirdiğimiz bir projemiz. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı- UNDP çözüm ortaklığında yapıyoruz. Örneğin Toplumsal Cinsiyet üzerine bir etkinlik yaptık. Sosyal girişimci, sivil toplum, iş dünyası ve kamuyu çağırıyoruz bunun sebebi de şu, farklı ölçekteki kurumlar aynı konuya nasıl bakıyor diye. Sorunun dile getirildiği noktada benim imkânım olsa yapardım deniliyor. Şirket kendi açısından bakınca ben yapıyorum ama devlet desteklemiyor diyor, devlet ben bir sürü politika yaptım ama şirketler hiçbir adım atmıyor diyor, bireyler ben nasıl yapayım şirketler yapması lazım vesaire diye konu uzayıp gidiyor. Herkes her konuda bir şeyler yapabilir kendi ölçeğinde. Bunu nasıl yapabilir? İşte bu bizim etkinliklerde dile getirdiğimiz mevzu, aynı anda farklı ölçeklerdeki kurumların nasıl yaklaştığını görüyor. Böylece katılım gösteren ve dinleyen kişilerde inanılmaz bir harekete geçirmeye ivmelendiriyor çünkü iletişim denildiğinde kurumlar genelde biz çok güzel şeyler yaptık deniliyor ama bunu nasıl yaptığı hangi süreçten geçtiği kısmı eksik kalıyor. Etkinliklerimize geldikten sonra bireyler ben de bir şeyler yapabilirmişim diyor. Bunu nasıl ve hangi zorluklara karşı yapıldığını görüyor farklı ölçekte olsa bile, ne gibi uygulamalar olduğunu görüp ilham alabiliyorlar, yapılan bir uygulamayı kendi kurumlarında da yürürlüğe koyuyorlar ya da en önemlisi gelen kurumlarla iş birliği yapıp ortak çalışmalara dâhil oluyorlar. Bu sebeple ilk adım atmak bizim için fazlasıyla mühim. Logomuzun sarı bir nokta oluşunun sebebi de aslında bu; karanlıkta yakılan küçük bir ışık aslında nereye doğru yönelebileceğimizi ve ne şekilde yöneleceğimizi belirler. Tüm o karamsarlığın içinde küçük bir ışık yakılabildiği noktada çok farklı şeylerin olabileceğine ve bu etkilerin arttırılacağına inandığımız için çalışmalarımıza ve projelerimize devam ediyoruz.
Bu kıymetli röportaj için Emrah Kurum Bey’e çokça teşekkür ediyoruz.