Birleşmiş Milletler tarafından 2030 yılı için belirlenmiş olan Sürdürülebilir Kalkınma hedeflerinden on iki numarayı ele alıyoruz. Aldığı kararlardan ziyade önergeleri ve analizleri ile yol göstermeye çalışan Birleşmiş Milletler çatısının, yapılan kurulları sonucunda oluşturduğu bu sürdürülebilir harita aslında çok güzel noktalara değiniyor. Nispeten, diğerlerine göre çözüme daha çok etki edeceğini düşündüğüm bu hedefi sizlerle birlikte samimi bir şekilde irdeleyelim.
Öncelikle çok basit bir dengeye bakalım. Arz ve talep. Bunu üretim ve tüketim olarak da düşünebiliriz. Eğer talep varsa arz da bunu karşılamaya yönelik olacaktır. Bazen de arz fazlası olduğunda tüketimin olabilmesine yönelik teşvik olacaktır. Bu ilişkiyi dikkate alarak, sadece tüketim tarafında olan bireyler olarak da ciddi bir etkimizin olduğunu bilmeliyiz.
Şimdi gelelim bu konuyu nasıl ele alacağız. Tespitlere bakacağız, üretim ve tüketimi ayrı ayrı ele alıp bu tespitlerle ilişkilendirebilecek miyiz göreceğiz. Bakalım daha iyisini yapamamaya ne kadar devam edeceğiz.
Tespitler
Elbette tüm noktalara değinmek mümkün değil. Benim de kaçırdıklarım olacaktır. Belki de birçok alanda dillendirilmemiş yeni tespitler sunacaksınız. İyisi mi biz sizlerle birlikte birkaç tanesini çok temel düzeyde aşağıda ele alalım:
Bu şekilde sıralamaya devam edip kaotik bir tablonun farklı noktalarını da boyayabiliriz. Ancak biz burada duralım. Elimizdekilere bakalım ve bu yazı içerisinde bu maddeler üzerinden bir örüntü takip etmeye çalışalım.
Kaynaklar
Düşünün ki dünyada üç element: su, toprak, hava ve insan ırkı olan ateş var. Hava en temel kaynağımız. Hem dengesini bozuyoruz hem kirletiyoruz. Toprak en verimli kaynağımız. Sömürüyor, kirletiyor ve kullanılamaz noktalara getirip bırakıyoruz. Su en bereketli dünyamız. Fakat bırakın kaynaklarını tüketmeyi sudaki yaşamı bile negatif etkiliyoruz. Ancak ne hikmetse ateş tükenmiyor. O kaynak resmen ürüyor, türüyor ve kendine has hakları ile diğer tüm elementleri taciz ediyor. Neyse ki zaman, ilim ve bilim ilerledikçe uyumlu hareket etmemizi sağlayabilecek stratejiler de geliştiriyoruz.
3 Aşamada Üretim
Kaynaklar olduğu gibi tükenmiyor. Üretim için kaynakları kullanıyoruz. Günümüzde birbirine girmiş birçok kavram olmakla beraber bunların kategorize edilmesi ile çok daha net bir görüş elde etmek mümkün. Mesela eskiden ihtiyacı karşılayan bir ürünü üretmek düz bir eylemken bugün üretimin bile sınıflandırılması söz konusu. Bunları 3 aşamada inceleyelim.
Rejeneratif kavramını biraz daha parlatalım. Tarım ile ilerleyelim. Bir tarlanız var. Mısır ekiyorsunuz. Normal üretim yapan bir çiftçiyseniz eğer mısırı eker ve biçersiniz. Bulunduğunuz iklim şartlarına göre belki birkaç farklı ekim biçim dönemi daha yaşarsınız. Bir ya da iki farklı ürün çıktısı alırsınız. Ancak çoluk çocuk torunlar vizyon sahibi çıktı. Sizi de etkiledi. Siz, sürdürülebilir tarım yapmak istiyorsunuz. O yüzden toprağınızı dinlendiriyorsunuz. Kaynakları heba etmemek için suyu direkt akıtmıyor, ihtiyaç kadarını damlatıyor ve modern sistemler kullanıyorsunuz. Elde ettiğiniz hasadın çöp olarak kabul edilebilecek kısımlarını bile değerlendirecek bir sektör buluyor ve kaynak çıktılarını %100 oranında ürüne çeviriyorsunuz. Dönüşümler arası kayıp oranını düşürüyorsunuz. Çok güzel. Tabi, şimdiye kadar hep böyle yapsaydık. Artık kalitesi düşmüş birçok toprağınız ve belli bir düzeyde bozulmuş bir ikliminiz var. Toprağınız hasta. Tohumu ek, sula, besle ve hasat yap mantığı işlemiyor. Verim yok. Tam burada rejeneratif yaklaşım bir doktorun eli oluyor. Bunun için geleneksel tarımın ötesinde stratejik bir tarım yapmak gerekiyor. Birçok bilimsel çalışma ile de kanıtlanmış bulgular gösteriyor ki, ekilen her tohum size bir ürün verdiği gibi toprağa da farklı bir içerik aktarıyor. Bunu size profesyonel seviyede aktaramam. Gerek de yok. Basit bir benzetme ile anlayışımı aktarmayı deneyeyim. Tarlanızdaki toprak hasta. Bazı mineraller çok eksik kalmış durumda. O zaman toprağa o mineralleri aktaran ürünü ekersiniz ve hasat edersiniz. Ardından bu mineralleri toprakta tutma özelliği olan bir başka maddeyi toprağa aktaran ikinci bir ürün ekersiniz ve hasat edersiniz. Sonrasında toprağın bu toparlanma sürecine katkıda bulunmak için dinlendirmeye bırakır veya toprağı yormayacak üçüncü bir ürün ekersiniz. Böylelikle iyileştiren bir döngüyü katkıda bulunursunuz. Eğer olayı bir ileri seviyeye götürmek istiyorsanız, koca bir tarlayı tek tip ürünle boğmaktansa belli mesafeleri aşmayacak şekilde mineraller açısından birbirini destekleyen ürünler de ekebelirsiniz. Yani mikro çıktılara odaklanırsınız. Ancak mikro çıktıları küçümsemeyin. Çünkü toprağınız artık sağlıklıdır, verimlidir ve iyileşiyordur. Bırakın sürdürülebilir bir şekilde sabit kalmayı daha da iyi oluyordur.
Normal üretim: Kaynağı kullan – üret
Sürdürülebilir üretim: Kaynağı verimli kullan, kaynağının devamını düşünerek üret
Rejeneratif üretim: Kaynağı verimli kullan, stratejik hareket et, kaynağını iyileştirmeyi & geliştirmeyi düşünerek üret.
Tüketim
Keşke tüketimi ihtiyaç ve arzular olarak ele almak mümkün olsa. İmkanların ve hayatımızın gelişimi ele beraber artık bazı arzular da ihtiyaca dönüşebilmekte. O yüzden perspektif değiştirelim. Vicdanlı, nötr ve vicdansız tüketim şeklinde üçe bölünelim. Buradan güzel bir vegan konusu da işlenir. Şimdilik es geçelim.
Bu arada net bir şekilde vicdanlı tüketim yapmak aşırı zor. Koskoca dünya ve arz skalası bu kadar vahşiyken siz bir tüketici olarak tamamen vicdanlı yaşamaya çalışırsanız ya aç kalırsınız ya da yalnız. Bu yüzden nötr bir tüketici olup vicdanlı taleplerde bulunmak ve her alanda olmasa bile mümkün olan alanlar belirleyip vicdanlı tüketmek lazım.
Mesela yeterince örnek olmayan birisi olarak nasıl iyi olmayı deniyorum?
İletişim konusunda vicdansız bir tüketiciyim, bütün imkanları öyle bir kullanıyorum ki elektrikmiş vesaire umrumda değil. Bence elektrik olmalı ama temiz olmalı diyorum. Belki de az bile olsa dikkat edip denge güdebilirim.
Yemek konusunda nötr bir tüketiciyim. Endüstriyel hayvancılığın ekosisteme olan etkisini bilerek daha bitkisel bir tüketim trendi takip etmeye çalışıyorum. İhtiyacım kadarını tüketmeye çalışıyor ve arada kendimi şımartıyorum.
Plastik konusunda ise vicdanlı bir tüketiciyim. Kullanmamak için elimden geleni yapıyor ve bu konuda bir takım adımlar atmaya çalışıyorum. Plastiğin alternatifi olarak sunulan maddeleri takip ediyor ve alternatif ürünler sunan firmaların adil ticaret kavramına uyup uymadığına dikkat etmeye çalışıyorum. Her türlü alternatifini destekliyor ve talep ediyorum. Bu konuda başarılı mıyım? Tamamı ile mümkün değil. Seçebildiklerim ile vidanlı olabiliyorsam evet. Seçemediğim ihtiyaçlarım ile değerlendiriliyorsam, telefon veya araba kullanımı gibi. Değilim. Burası yoruma açık ama bence konsepti bu örneklemler içerisinde biraz da olsa görebiliriz.
Sistem içerisinde vicdan sadece seçme şekli ile de nitelenmiyor. Seçim sayısı ile de değerlendiriliyor. Para kazanma ve daha çok satma dürtüsü ile sürekli pazarlanan ürünler artık bize yetmiyor. Çünkü biz ürünü değil pazarlananı istiyoruz. Temel ihtiyaç ve arzu bilinci ile değil, pazarlanan bilinç ile satın alıyoruz. Buna karşı gelmek isteyenler minimalizm akımını araştırabilir veya pazarlama konusunda uzmanlaşıp nelere maruz kaldığımızı keşfedebilir. Seçimlerimizin nedenlerini öğrenmek farklı bir yolculuk olabilir. Peki ya bu yolculuğun varlığını bile öğrenemeyecek olanlar? Bazılarımızın sorumsuzluğu yüzünden en temel ihtiyaçlarına bile ulaşamayanlar? Evet işte zurnanın zırt dediği yere geldik. Sorumlu üretim ve tüketim bireysel değildir. Hatta toplumsal da değildir. Evrenseldir. Paylaşabilmek, paylaşamadıklarımızı görmek, tüketim dengesizliğini fark etmek, üretimdeki haksız emek kullanımını sorgulamak ve öğrenmektir. Adımlar atacak bilgiye ve güce sahip olmamızın çok da önemi yok. Bu konularda bir duruşa sahip olmak şu an en temel ihtiyaçlardan biri. Zamanla duruş talebe, talep ise arza mutlaka yansıyacaktır.
Bu konuda hemen birkaç linkleme yapalım:
Yukarıdaki belgesellerin çoğu Netflix platformunda da bulunuyor. Daha detaylı raporları inceleyebilirsiniz ancak bir eleştiri de yapmadan geçmeyelim. Birleşmiş Milletler bu hedefleri belirlemiş olsa da genel olarak sadece başlıklardan ve konulardan ibaret. Devletlere, ülkelerine göre özel tavsiyelerde bulunup projeler de üretilmekte. Ancak daha çok insanların bu başlıkları araştırıp kendilerini görmesi ve kollektif bir yaklaşım ile herkesin anladığı yolda adımlar atması bekleniyor. Bu amaçla da olayın reklamı ve halkla ilişkileri özenle yapılıyor. Bundan ötürüdür ki bir Paris İklim Anlaşması çok karşılık bulamazken bugün BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri insanlar tarafından karşılık buluyor ve toplumsal örgütler adım atılması adına enerji sarf ediyor. Oldukça güzel bir gelişme. Yine de hedeflerin alt başlıklarındaki stratejik planlar ve bilgilendirici kaynakların daha da detaylı olması güzel olabilirdi. Bu sayede söylem ile değil pratik ile de adapte olmak konusunda daha iyi olabilirdik.
Hedeflere ulaşabilmek ümidi ile, herkese başarılar.