Konuk Yazar: Özgün Ezgi Atayay
Şu küçücük Dünya’da ne kadar yaşayacağımızı bilmediğimiz gibi ne yazık ki nasıl yaşayacağımızı da bilmiyoruz. Belki hayalimizde olan hayat bambaşka bir şey, ama yaşam koşulları her seferinde bizi olmak istemediğimiz noktaya doğru sürüklüyor. Peki bu koşulları kim(ler) ve ne(ler) belirliyor? İşte bu soruya cevap vermek ise hiçbir zaman kolay olmuyor.
En başta ülkenin içinde bulunduğu koşullar hayatımızın şekillenmesindeki en önemli unsurlardan biri. Ülkenin içinde bulunduğu koşulların belirlenmesi ise yönetim şekline göre değişiklik gösterebilir. Demokrasi ile yönetilen bir ülkeyi düşünelim. İyi koşullarda yapılan seçimlerde çoğunluğa göre sizleri kimin yöneteceğinizi seçebiliyorsunuz. Bu her ne kadar kulağa çok güzel gelse de demokrasi bile ne yazık ki her sorunu çözemiyor. Sizin hür iradenizle seçtiğiniz kişi, statünün verdiği güçle veya iktidar sevdasıyla zamanla bambaşka birine dönüşebiliyor. Dönüşmese bile size seçim süresinde verdiği vaatleri tutamayabiliyor. İşte bu noktada hayatınızın aslında büyük bir noktası şekillenmeye başlıyor.
Eğer içinde yaşadığınız ülkenin insanları mutluysa büyük olasılıkla dış politika da gayet yerinde gidiyordur diyebiliriz çünkü iç politika ile dış politika birbirleriyle doğru orantılıdır. Eğer ülkenin politikasını ayakta tutacak düzeyde gelir sağlayacak mekanizmalarınız yoksa, dış dünyaya doğrudan bağımlısınızdır. Büyük güç diyeceğimiz ülkelerde gerçekleşen en ufak bir değişim bile sizin alım gücünüzü etkileyecektir. Sizin alım gücünüz de doğru orantılı olarak ihtiyaçlarınızı karşılayıp karşılayamayacağınızı belirler. İhtiyaçlarınızı karşılayamadığınızı hissettiğiniz o kısacık bir an ise sizi mutlu olmaya itecek hormonların salgılanmasını en düşük seviyeye indiriyor. Özellikle bir de çocuklarınız varsa ve onların ihtiyaçlarını karşılayamıyorsanız, hayat o noktada daha da kötüye gidiyor.
2019’un son aylarında okuduğumuz/duyduğumuz iki haber gibi. İntihar eden kardeşler ve ailesiyle ölüme giden bir baba. Bu hikayeler belki de birbirinden çok farklı ama sonuçta birbirleriyle aynı noktada birleşiyorlar: Geçim sıkıntısı ve çözümü intihar etmekte bulmak. Evet, belki şu an okurken içimiz kararıyor yine ama ülkemizin en büyük belirli başlı sıkıntılarından biri zaten gerçeklerle yüzleşmekten korkmamız değil mi? Gerçeklerden kaçıyoruz ve çok sevdiğimiz birinin başına gelmeyecekmiş gibi düşünüyoruz.
Bu iki aileyi birbirinden ayıran en büyük nedenlerden biri ise ‘istemek’. Dört kardeş bilerek intihara sürüklenirken diğer hikâyeden öğreniyoruz ki baba kendisiyle birlikte ailesini de intihara sürüklüyor. İşte, bu noktada baba diğer aile üyeleri üzerinde karar verirken, diğer aile üyelerinin seçme şansı olmuyor. Belki çizmek istedikleri bambaşka bir hayat var ama kendilerinden biraz üstün birinden dolayı hayallerini gerçekleştiremeden kendilerini bambaşka bir dünyada buluyorlar.
Bu bahsettiğim şey kader mi bilmiyorum. Belki inanıyorsunuzdur. Belki diyorsunuzdur bu onların alın yazılarında vardır, ondan böyle olmuştur. Belki de. Bilmiyorum ama ben kaderi seçimlerimizle değiştirebileceğimize inanıyorum. En azından kendi seçimlerimiz yüzünden başkalarının hayatlarını böyle derinden etkilememeliyiz. Her zaman en kolay seçim olduğunu düşündüğümüz seçimi yapıyoruz ve arkasından buna kader diyoruz. Sonuç iyi de olsa kötü de olsa yine de o kader.
Neden seçimlerimizi değerlendirmiyoruz? Neden seçimlerimiz kötü sonuçlar doğuruyorsa seçimlerimizi değiştirmiyoruz, farklı yollar aramıyoruz? Seçimlerimizi içinde bulunduğumuz hayatın koşulları için de gerçekleştirmeliyiz ama neden hep içlerinde olan en kötüsünü seçiyoruz? Neden başkaları adına seçimler yapıyoruz?
İşte bu noktada biraz kendinizle yalnız kalıp düşünmeniz gerekiyor. Hiçbir seçim göründüğü gibi kolay değil, hepsinin ayrı bir zorluğu var. Bu nedenle önümüzde olan bütün seçimlerimizi artıları ve eksileriyle değerlendirmemiz gerekiyor aynı arkadaşım Cemal’in yazısında ele aldığı gibi. Eğer vereceğimiz karar hayatımızı çok etkileyecekse ve eksiler artılardan fazlaysa bile o kararın üzerinde bir kez daha belki de on kez daha fazla düşünmeliyiz. Özellikle sonucun ne olacağını az çok tahmin ediyorsak ve içimizdeki ses onun kötüye gideceğini söylüyorsa kolay yolu seçeceğimize sorunun üzerine gitmeli farklı çözümler bulmaya çalışmalıyız.
Evet, belki bazılarına hayat çok kolay gelmeyebilir ama yaşadığımız bu dünyada hayatımızı sürdürebilmek, hayallerimizi gerçekleştirmek için mücadele etmeliyiz. Daha çok küçükken belki kararlarımız büyüklerin düşünceleri doğrultusunda, önümüzdeki uzun eğitim hayatının etkisiyle şekilleniyor ama asıl karar verme aşaması biz biraz daha büyümeye başlayınca etkili oluyor. Seçimler arasında belki de boğuluyoruz. Ne kadar güç olsa da bu güzel bir şey değil mi?
Çoğunlukla hayatını kendin şekillendiriyorsun. Ayrı eve çıkmak istiyorum diyorsun, o imkânı elde edebilmek için elinden geleni yapıyorsun. Yurt dışına taşınmak istiyorum diyorsun, bütün imkanlarını zorlayarak gidiyorsun fakat yeri geliyor istediğin gibi gitmiyor, maddi sıkıntılar çekiyorsun, mutsuz oluyorsun ve belki de orada yapamadığını anlıyorsun. Hayalini kurduğun yaşam olmuyor, belki başarısız oluyorsun ama sonucunda kendi seçimin oluyor. Onun için çabalıyorsun ve kendi gözlerinle görüyorsun. UNUTMAYIN EN BÜYÜK TECRÜBELER YAŞARKEN KAZANILIR.
Belki bu senin için dünyanın sonu, hayatını sonlandırmak istiyorsun ama neden bir kez daha hayatında yaşadığın güzel anları düşünmüyorsun? Neden o seni mutsuz eden döneme takılı kalıyorsun? Hayat bu kadar mı zor? Belki evet ama en küçük bir umuda tutunmanın, sevdiklerin için hayatta olmanın, onlarla bir şeyler paylaşmanın değerine paha biçilemez.
Sonuç olarak evet hayat koşullarını sırf biz belirlemiyoruz ama şekillenmesinde büyük bir rol oynuyoruz. Bu noktada daha güçlü olmalıyız ve kötü olaylardan sonuç çıkarırken iyi olayları örnek alıp hayatımıza devam etmeliyiz. Hadi ne duruyorsunuz? Gidin seçimlerinizi değerlendirin ve hayatınızı güzelleştirecek adımlar atın!