İnsan bu hayata gelirken yaşamak istediği ülkeyi, şehri, aileyi seçemiyor. Aynı gezegende farklı şartlar altında hayata başlıyoruz. Bu gezegen aslında her birimizin hayatını sürdürebilmesi için gerekli olan kaynaklara sahip ve kendisini yenileyebilecek bir şekilde donatılmış. Teoride mümkün olup pratikte hiç öyle olmayan konulardan biri de işte bu kaynakların durumu. Hepimize yetebilecek olmasına rağmen yetmiyor. Sebebine bakacak olursak taşın altından yine sahip oldukça açlığı artan ve bir türlü tatmin olmayan, başkasının hakkına da göz diken “insanın” çıktığını görüyoruz.
Bu yazıda da insanı ikiye ayıracağız. Biliyorum ayrımlardan çok sıkıldınız, ben de sıkıldım ama burada ki ayrımda bir tarafı ötekileştirmeyeceğiz. Hatta tam tersine bu ayrımda bir taraf diğer tarafı ve hatalarını kabul edip kendisi sebebiyet vermediği halde o hataların telafisi için uğraşacak. Ayrımımızın birinci kolunu yukarıda bahsettiğimiz açgözlü olan insanlar oluşturuyor. Onların her şeyi kendinde toplama arzusu başka insanların hakkı ve elzem ihtiyacı olan kaynaklara mahrumiyetine sebebiyet veriyor. İkinci koldaki insanlar ise durumun adaletsizliğinin farkında olan ve mahrumiyet yaşayan bu insanlara elzem olan ihtiyaçlarını karşılayabilmelerini ve hayatlarını sürdürebilmelerini sağlamak için çözümler üretiyorlar. (Tabi ki bu okuma bana ait bu niyetle yapmasalar bile zaten boynumuzun borcu olduğunu düşündüğüm için ben bu şekilde anlamayı tercih ediyorum.)
BM’nin Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nden biri de “Açlığa Son”. Dünya üzerinde kaç kişi açlıkla ve yetersiz beslenme ile mücadele ediyor biliyor musunuz? Bu sorunun cevabını yazmayacağım. Çünkü bence sayını bir önemi yok önemli olan en temel ihtiyaçlarımızdan olan beslenmeyi karşılayamayan insanların olduğu bilgisi. Yine de merak edenler için yazının sonuna link ekleyeceğim. İsteyenler inceleyebilir.
Dünya üzerinde yeterli yiyecek olmadığı için değil bu açlık. Sebeplerine iklim değişikliği, savaşlar, yetersiz hasat, gıda israfı gibi birçok faktör sıralanıyor. Bunlar da insan etkisi ile ortaya çıkan durumlar yazının başında bahsettiğim gibi.
Peki durumun farkına vardık ne yapabiliriz? Bu soruya Birleşmiş Milletler’in sitesinde şöyle bir cevap verilmiş: “Siz de ev, iş ve mahalle yaşantınızda değişikliğe gidip küçük çiftçileri ve pazarları destekleyebilir, daha sürdürülebilir gıdaları tercih edebilir, gıda israfı ile mücadele edebilirsiniz. Bir tüketici ve seçmen olarak gücünüzü de kullanabilir, hükümetlerden ve iş dünyasından açlığı sonlandıracak tercihler yapmalarını isteyebilirsiniz. Ayrıca sosyal medya platformlarında ya da yaşadığınız çevrede bu konudaki tartışmalara katılabilirsiniz.”
Bence ilk olarak (yukarıdaki cevapta da bahsedildiği gibi) israf etmeme gayretinde olmalıyız. Her çöpe giden yiyeceğin bir insanın hakkı olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Daha sonrasında uzaklardaki aç insanlara doğrudan faydamız dokunamıyorsa bile en azından imkânımız el verdiği müddetçe yakınlarımızdaki açlık mücadelesi veren insanlara yardımcı olabiliriz. Bu durumun farkında olmak bugün değilse bile yarın birilerinin bu durumdan kurtulmasına vesile olacaktır. Olduğuna da örnekleriyle şahit olmuş veya duymuşuzdur mutlaka. Velhasılı kelam bu mesele dertlerimizin arasında olmalı. Görün bakın o zaman ne kadar insan bu sorundan kurtuluyor.