Değerlerin Eğitimi Üzerine
Eylül 3, 2019
Hayatımı Etkileyen Kitaplar
Ekim 3, 2019

Eşit(siz)lik Arayışı Adaleti Temenni Eder Mi?

Eşitlik, duyduğum andan beri beni hep düşündüren ve uğraştıran bir kavram olmuştur: Eşitlerin birincisi, mutlak eşitlik, nispi eşitlik, eşitlikler ve eşitsizler… Bu ay sevgili kâri, BM Sürdürülebilir Kalkınma Projesi kapsamında Ekim ayı konusu olan Eşitsizliklerden bahsedeceğim. Dediğim gibi, eşitliğe dair çözemediğim çok şey var, bundandır ki bu yazının bir iç sesler senfonisi olmasını istiyorum. Bol sorulu biraz da gündemdeki kabullere dokunacak bir yazı olacak. Davetimi en baştan yapayım, fikri olan herkesi beklerim.

Eşitlik, adaletin hiç ayrılmayan kardeşi gibidir. Makalelerde, fakültelerde, kitaplarda bu iki kavram hep beraber kullanılır. Benim kanım şu ki, insanlar en başından beri eşitliği istemek suretiyle adaleti sağlamaya çalışıyorlar. Peki eşitlik nedir hakikaten? Eşitlik talep ederken nelerin eşit olmasını isteriz? Eşitlik gerçekten derdimize derman olacak mı?
Eşitliğin aktif mücadelesi Orta Çağ’ın feodal düzenine kadar giden bir tarihe sahip. Katı bir hiyerarşik düzene sahip olan toplumun, yine bir o kadar katı tabularını yıkmayı başaran modern öncesi insanı bugüne çok kıymetli bir kavram armağan etmiştir: Yurttaşlık. Bir ülkede yaşayan insanlar yurttaş olmak suretiyle o ülkenin kanunları önünde “eşit” haklara sahip hale gelmiştir. Yani soy, para, güç artık kanun önünde bir fark yaratmayacaktı ve fakat insanoğlu “kadını” yok saydı. İşte, kadının eşitlik mücadelesi burada başlayacaktı. Feminist akımlar 1910’lara kadar uzanan bir kavganın eseri ve halen de süregidiyor bilindiği üzere. Bu noktada takdirle değinmek isterim ki, Atatürk’ün hakikaten yaşadığı çağın değerlerini derinden derine okuyup anladığını kadınlara verdiği haklardan ve önemden görebiliriz. Kadının mücadelesi kanun bazında sonuçsuz kalmadı ve birçok alanda kadın, modern toplumun tabularını yıkmayı başardı. Son dönemlerin bir başka eşitlik mücadelesi ise 1980’lerden beri devam eden LGBT+ hareketidir. Gerek kanun önünde gerekse toplumsal düzende her ülkede ayrı ayrı mücadele veren post-modern insan belli başlı haklar elde etse dahi halen yürüyeceği uzunca bir yolu var gibi gözüküyor.

Hukukun evrilmesi sonucu toplumdaki bireylerin büyük çoğunluğu hemen hemen eşit haklara sahipler, peki bu gerçekten eşit olduğumuz manasına gelir mi? Bunun yanında eşitlikle neyi amaçlıyoruz? Eşitlik neyi çözecek? Eşitsizlik neden kabul edilebilir olmasın ki?

Aslında şu an dünya toplumlarını gözlemlesek insanoğlunun yüzyıllardır mücadelesini verdiği eşitlik yolunda, pratikte çok da bir sonuç elde edemediğini göreceğimize inanıyorum. Amerika, Hindistan, Brezilya gibi ülkelerde zenginler ile -geniş bir kavram kullanayım burada- zengin olmayanlar arasındaki ilişkiye baktığımızda imkanlar, yaşam şartları, hayat kalitesi anlamında bir eşitliğin hatta bırakın eşitliği bir adaletin olmadığının bariz olduğu inancındayım. Bununla beraber, toplumsal hiyerarşinin halen devam ettiğini ve zenginlerin piramidin en tepesinde yer aldığını düşünüyorum. Bunun yanında, kadın-erkek eşitliği konusunda Batı ülkeleri de dahil olmak üzere, kadına bakışın kadının gerçekten eşit olduğuna inandığımız için değil de iş gücüne katkı olduğu gibi pragmatik gerekçelerle eşit “miş gibi” olduğu kanısındayım. Özellikle Hollywood bu inancımı her defasında yeniden yineliyor.

-E abi! Sen de bütün bütün bitirdin meseleyi. Dükkânı kapatıp gidelim o zaman.

Hayır, eşitlikler ve özgürlükler konusunda dünyada ideale yakın olduğuna inandığım ülkeler var tabi. Hollanda, Yeni Zelanda, Kanada ve İskandinav ülkelerini bunlar arasında sayarım. Yukarıda bahsettiğim üç hususta da iyiler ancak oralarda da bu işler pir ü pak yürümüyor. Mesela, sosyal devletin; toplumsal düzene el atarak zengin olmayanlar ve olanlar arasındaki eşitsizliği düzenlemek adına zenginlerin sırtına daha fazla binmesi yine adalet-eşitlik korelasyonunu zedeleyebilecek bir nokta olarak görülebilir.

-Tamam da ne yapacağız o zaman, bu davadan vaz mı geçelim?

Valla bilmiyorum. Eşitlik vazgeçilemez bir mücadele. En azından yasalar önünde olması dahi yurttaşa insan olduğunu hatırlatıyor. Kanunun onu koruduğunu, onun güvende olduğunu bilmesini sağlıyor. Ancak tüm bunların yanında bir de belki de hiç kapanmayacak eşitsizlikler söz konusu: Şu anda mülteci kamplarında büyüyen bir kız çocuğuyla, Avustralyalı bir ailenin oğlu gibi. Hayat insanlara eşit fırsatlar sunmuyor. Eşitsizlikler her alanda, her yerde var ve olmaya da devam edecek belki. Eşitliği tek başına sağlamak adalet için her zaman yetmiyor. Eşitlikten vazgeçmek değil mevzu ancak adaleti öne çıkarmak olabilir belki. Eğer eşitlik, hizmet edecekse adalete o zaman tamam, ancak etmiyorsa eşitliği kovalamak beyhude midir sorusunu da siz okuyucuya bırakıyorum diğer sorular gibi.



Paylaşmak Güzeldir:

Taha Öner
Taha Öner
Kısacık ömürde en üstte tutulması elzem olan değerin “insan” olduğu kanısında, bu yüzden vaktini genelde insanı ve kendini tanımaya harcar. Sınırının sınırını aramaktadır. Ahdiyse adalet üzeredir. Kendi varlığını incitmeyen geleneğin her zerresine tutkundur. Bundandır ki kendisini aynı anda hem Romalı hem Osmanlı olarak tanıtır, bu tezat onu mahallesiz bırakmıştır fakat bu hale direnmeye devam etmektedir. Yolunun yordamıysa “Aşk gelicek cümle eksikler biter” inancıdır.