Akış
Ekim 3, 2019
Arada Kalmışlıklarımız
Ekim 3, 2019

Biz Birbirimize Ne Yapıyoruz?

Her zamanki gibi hazırdı erkenden dış kapının önünde derse gitmeye ama gitse, öğrencileri yine dakikliği tuttu diye söylenirlerdi. Dün gece üzerinde çalıştığı araştırması yüzünden üzerinde bir yorgunluk ve gerginlik vardı. Çekemezdi o çekemez bakan bakışları. Oyalanmaya koyuldu.  İçeri odaya geçti artık dumanından pek hayır gelmeyen kahvesinden bir yudum aldı.  Çekti önüne hala masada açık olan kitabını. Kitabını sahaflarda gezinirken bulmuştu sayfaları çok eski olan, gizli kalmış bir varlık yayınları Dostoyevski’sini. Çocuklar gibi sevinmişti kitapla göz göze geldiğinde, kimsenin görmediği gülücükler saçmıştı etrafa. Kimseler görememişti bu kadar zaman bu cevheri, inanması güç bir gerçekti bu onun için.

Kitabın sonuna doğru yaklaşmıştı ki saatine baktı. Yarım saate yakın zaman harcamıştı, tertemiz. Kalktı, çantasını omzuna astı. Bilgisayarı bir hayli ağır geliyordu sırtına, ama derslerini onsuz da işleyemez haldeydi artık yeni sistemde. Kapıdan hemen çıkmadan annesinden kalma ahşap oymalı aynaya baktı. Sakalını sıkıştırdı sağ avucunda, yine benliğini düşünme hareketiydi bu. Ne zaman aynalara baksa nasıl göründüğünden çok kim olduğunu düşünürdü.  Aklına Freud dolanırdı, “Kimdi bu aynadaki?”. Alnında çizgileri olan, gözlükleri kulaklarının kenarında iz yapmış, çirkin yüzlü bir adam mıydı sadece? Bu görüntüye yakın hissetmiyordu kendini ama ne zaman Freud okusa kendini aynadakilerden daha net görürdü.

Evi bir hayli yakındı üniversitenin kampüsüne yine de araba kullanmak istemesinin yorgunluktan başka bir sebebi vardı kendine sürekli unutturmaya çalışıp ne kadar zeki bir adam olduğunu sayıklayarak içindeki o düşman sesi susturması gereken bir sebep.

Dersin başlamasına son beş dakika vardı ancak amfinin yarısı bile öğrencilerle dolmamıştı. Geç kalanları da yine almayacaktı içeri. Bir kale gibi kullanıp ardında kendini daha rahat hissettiği masasına birkaç adım kalmıştı ki arkasından tanıdık bir ses duydu. Her gördüğünde yanına hayran hayran koşup  “hocam son makalenizi okudum…” cümlesiyle başlayıp dur durak bilmeden soru soran o bir tanecik öğrencisiydi.  Neden bu öğrencisinden hiç hoşlanmıyordu ki, içinde çözümleyemediği bir soruydu bu. Ne zaman onu böyle pür dikkat dinleyen, teorilerini duymak için can atan bir öğrencisi olsa sevmiyordu onu. Bunu belli edemezdi tabi. Yine bir sürü soru sormuştu öğrencisi hangisini cevapladığını pek düşünmeyerek birkaç cümle kurup dersi başlattı.

Yüzüne bakıp kafalarını masalarına gömen öğrencilerini görünce aklına bir soru takıldı: “Neden bu kadar keyfi kaçık biriydi?” Bunu düşünerek derse başladı. Ders anlatırken içi yine ona kendini ispatlamaya başlamıştı. Tüm hedeflerine ulaşmıştı, ülkenin en iyi üniversitelerinden birinde profesör olmuş, makaleleri hedeflediği tüm dergilerde yayınlanmıştı, artık kaynak arayışında hiç zorlanmıyor istediği kapı sonuna kadar açılıyordu.

Derse başladıktan sonra gelen öğrencilerini almadı, yoklama kâğıdını verdikten sonra hızlıca sınıfını saydı. Yoklamada kimsenin hile yapıp onu kandırmasına izin veremezdi. Her yıl onun dersinden devamsızlıktan kalan öğrencilerin sayısı gittikçe artıyordu, sanki her nesil zamanı kullanmakta gittikçe beceriksizleşir gibiydi. Ama sonuçta devamsızlıklarından onlar sorumluydu.

Blok yaparak ders işler, dersi bitirdikten sonra da sınıf boşalmadan masasının arkasından çıkmazdı, namı diğer kalesi. Bu sırada etrafına doluşan birkaç öğrencisinin ismini öğrenmek ile hiç uğraşmazdı, kimin hevesli kimin yalaka olduğunu hemen anlardı zaten.  Ama yine de hepsine sınıf boşalırken onu meşgul ettikleri için minnettardı, içinden.

Masanın etrafında olan yalaka olduğundan emin olduğu bir öğrencisi konuşurken huzursuz bir homurtu duydu onun arkasındaki öğrencilerinden birinden,

“Yine kaldım şu kısa bacağın dersinden, nefret ed…” diye devam eden yayık yayık konuşan bir öğrencisi daha.

Bu yayık ve cıvık sesi de dediğini de boş ver, dedi iç sesi. Bakışlarını hafif hafif diğerinden daha yüksek topuklu olan ayakkabısına indirirken istemsizce yutkundu. Keyfini onun içine kaçıran şeye daldı gitti yine, uzun uzun bacağına baktı, öğrencilerinin hepsi bir bir sınıfı boşaltıp onu uzun duvarların arasında yalnız bırakırken.



Paylaşmak Güzeldir:

Sena Sarıvaz
Sena Sarıvaz
Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi öğrencisi olan Sena; evrenle konuşmayı, insanların özünü keşfetmeyi, hayvanları sevmeyi, kurulmuş oyunları bozmayı, doğru ile yanlışı kimsenin canını yakmadan ayırt edebilmeyi en temel amaçları arasına koyup umduğu yoldan gidebilmeyi arzuluyor. Tüm bunların yanına mesleki başarılarını da ekleyip kendini reel hayatta var etmek için uğraşıyor. Hayatta bulduğu her şeye bir soru işareti ile tutunuyor. Soran, merak eden, irdeleyen ve bundan hiç bıkmayan karakterini anlamak için uğraşırken her gün kendi ile yeniden tanışıyor. En büyük motivasyonu ise vazgeçmemek olduğu için onunla sohbet ederken pes etmeniz işten bile değil.