Ne zor ne ürkütücü ne sancılı ne de mucize bir şey. Bir bireyin hayattaki en reel başarısı belki de. Gerçekten kendi başına ilk defa maddi ve manevi senin olan bir süreç. Doğrusuyla yanlışıyla senin. Hiçbir kitabın yardımcı olamadığı herkese özel ve özgü, parmak izi gibi; ebeveynlik. Ne acı ki başarı diye nitelendirdiğimiz bir vasıf. Bir sınavı yok, kazanılmıyor. Ama dört yanlış bir değil tüm doğruları götürüyor. Hiç adil değil değil mi? Ama hayatta ki sabrın ve sebatin %100’ünü barındırıyor. Olmuyor yine olmuyor yine ve yine deneniyor büyük bir azimle. Başarısızlık karşısında bizi yıldırmadan sonsuz bir isteğe kanalize ilginç derecede. Fizyolojimizin bir parçası olması mı içimize verilen bizi biz yapacak bir sürecin meyvesi mi yoksa ilk defa kendimizi geçip başka bir cana odaklanma mı bilinmez ama çok tatlı bir şey olduğu bahsediliyor tecrübelerde.
Defalarca aynı soruyu cevapladığın, isyan kelimesini lügatından çıkardığın, onlarca “hayır” ın arkasına saklanan kabullenişler, konfor alanını yok edişler, lükslerden vazgeçip her lüksü ona sunmalar, bunların hepsi ebeveyn olabilmek için. Almadan vermek, modern hayat kanununa aykırı bir kere (sanırım z kuşağı sorunsalı bu yüzden modernite göbeğinde büyüdüğünden olsa gerek :D) Aslında almadan vermek felsefesi ebeveynlik. Hayatın temelinde olması gereken dinginliğin de felsefesi aynı zamanda. Uzun uzun düşününce karşılık beklemeden yapılan hareketin verdiği mutluluk, bilinmeden iyilikte bulunmak vs. vs. akış olayı anlayacağınız sanıyorum ki. İçine verilen duyguları su misali akıtıp ete kemiğe büründürmek. Zaten gerçek hayatta da hep en güzel şeyler akışa bırakınca olur ya hani. Her geçen gün hayat temel noktaların içinde saklıyor kendini anlıyorum ki.
Doğmak, büyümek ve ölmek. Yaşam üçgeni kocaman bir kompozisyon yazdırıyor bizlere hayat boyu. Anne, baba, evlat bu üçgenin farklı bir versiyonu. Uzun lafın kısası henüz deneyimlememiş olsam da bir gözlemci modunda bunları bana yazdıran duygu başıma geldiğinde neler düşündürür neler yaptırır bilmiyorum ama bu kıymete sahip bireylerin bu süreci biraz da akış halinde yaşamasını (en azından denemesini) diliyorum. Robot değil, bir cana sahibiz… Akış hali, **oluş halidir. Bu durum büyük bir dinamizm barındırır. Sabitliğe aykırıdır. Ve ebeveyn yansımasını değil gerçeği görmelidir karşısında bunun için de ***zincirleri kırarak yetişilen çağı değil içinde bulunulan çağı yakalayıp her şeyi kitaplarda değil hayatı gözlemekle aramalıdır.
Dipnot:
**Herakleitos’un; ‘Bir nehirde 2 kez yıkanamazsın çünkü 2. bir defa o nehre girdiğinde ne sen ne de nehirdeki su aynıdır.’ Sözüne ithafen her şeyin sürekli bir değişim ve olma durumuna tabi olup, aynılık ve sabitliğin göz yanılması olup buna karşı olduğu öğretisi.
***Platon’un görünüş ve gerçeklik ayrımını örneklediği ünlü mağara benzetmesinde yer alan elleri ve boyunlarındaki zincirlerden dolayı hareket edemeyip sadece mağara duvarına yansıyan gölgelerden ibaret bir yaşam süren insanların zincirlerini kırma cesareti gösterip mağaradan kurtulduğunda keşfettiği dış dünyanın gerçekliğine kavuşması.