Birçok İİBF öğrencisi için 1. Sınıf başlangıcında pek de aşina olunmayan ancak sonrasında artık ismini duymaktan gına gelen, klasik iktisadın babası olarak da adlandırılan Adam Smith bu yazıdaki konumuz.
Adam Smith, 1723 yılında İskoçya’da doğdu. On dört yaşından itibaren F. Hutcheson’un yanında ahlak felsefesi dersleri görmeye başlamıştır. On yedi yaşındayken ise, bir burs kazanarak Oxford’a gitmiştir. Adam Smith, 1750 yılı civarında ileride çok yakın iki dost olacakları David Hume ile tanışmıştır. 1751 yılında Smith’e Glasgow Üniversitesi’nde önce mantık kürsüsü, ertesi yıl da ahlak felsefesi kürsüsü verilmiştir. Kariyerinde hızla yükselen Smith, 1758 yılında dekanlığa terfi etmiştir. Smith, bu dönem içerisinde aydın topluluklara katılmakta ve sakin bir yaşam sürmekteydi. 1759’da piyasaya çıkar çıkmaz sansasyon yaratacak olan Ahlaki Duygular Kuramı (The Theory of Moral Sentiments) adlı kitabını yayımladı. Kitap, ahlaki onaylamanın ve reddetmenin kökenlerini araştırmaktaydı. 1764’te İngiltere parlamentosunun önde gelen isimlerinden C. Townshend’in üvey oğlu genç Buccleuch düküne ders vermeyi kabul ederek Fransa’ya gitti. Burada, Turgot, Voltaire ve Quesnay gibi önemli fizyokratlarla tanışma ve tartışma fırsatı buldu.Fransa turu, 1766’da sona erdi ama bu geziyle birlikte Smith, modern iktisadın başlangıç noktası olarak kabul edilen 1776’da yayımlanacak olan Ulusların Zenginliği adlı eserinin temellerini atmış oldu.
Ulusların Zenginliği
Ulusların Zenginliği, ekonomi disiplinin ortaya çıkmasını ve aynı zamanda özerk ve sistematik hale gelmesini sağladığı için döneminde etkili bir eserdi. Batı dünyasında, konusundaki yayımlanan en nüfuzlu kitap olduğu söylenebilir.
Ulusların Zenginliği ‘nin ana konularından bir tanesi, serbest piyasanın her ne kadar karmaşık ve denetsiz gözükse de aslında sözde bir “Görünmez El (Invisible Hand)” tarafından doğru miktarda ve çeşitlilikte üretim yapmak için yönlendirildiğidir. Örneğin, bir üründe arz eksikliği olduğunda fiyatı artar ve bu durum ortaya bir kâr marjının çıkmasını sağlayarak başkalarını bu ürünü üretmeye teşvik eder ve nihayet kıtlığa son verir. Eğer pazara çok fazla üretici girerse, üreticiler arasındaki artan rekabet ve artan stok, yani arz, fiyatların üretim maliyetine düşmesini sağlayarak, ürünün “doğal fiyat”ına (ortalama piyasa fiyatı) ulaşmasına yol açar.
Adam Smith’e göre bir ulusun zenginliği her bireyin kendi çıkarlarını maksimize etme çabasının bir ürünüdür. Kaynakların yetersiz olduğu bir dünyada, insanların öncelikle kendilerini düşünmeleri gerekir. Bu bireysel çabalar kişinin çıkarına olduğu kadar, toplumun çıkarına da olacaktır. işte “Homo Economicus” yani kendi iktisadi çıkarını en üstte tutan birey kavramı Smith’in iktisat bilimine önemli katkılarındandır.
Ulusların Zenginliği kitabında en ünlü bölüm iş bölümüyle ilgili olan ilk bölümdür. 18. yüzyılda yazılmış olmasına rağmen bugün için bile çok doğru gelmektedir. Smith bu bölümde iş bölümünün üretimi nasıl arttırdığını toplu iğne üretimiyle ilgili bir örnekle açıklar. Tek bir kişi, yapılması için on aşaması olan bir iğneden günde sadece on tane yapabilmektedir; fakat her aşamayı yalnızca bir kişi yapsa yani on kişi çalıştırsak bir günde üretilen iğne sayısı 4800’e çıkıyor; ama her biri her aşamayı yapsaydı sadece 100 iğne üretilecekti. Bu demek oluyor ki, iş bölümü iğne üretimini 48 kat arttırmış. Ayrıca işçinin belli bir aşamada uzmanlaşması o teknolojiyi kullanmanın yeni yolları bulunarak arttırılabilir, bu da daha hızlı üretime sebep olur. Bu bakış açısı ile kendisi göremese de sanayi devrimine ilham vermiştir.
Aynı zamanda Smith, liberalizmin sloganı haline gelmiş olan bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler (laissez faire, laissez passer) ilkesinin de sahibidir.
Adam Smith birçok çevre tarafından kapitalizmin babası olarak anılmış olsa da bunun pek doğru olduğu söylenemez. Smith başyapıtı Ulusların Zenginliği’nde bir hayli fazla konuya değinmiş ve bunları farklı bakış açıları ile değerlendirmiş olmasına karşın, kitap sadece belirli bölümlerden oluşuyormuşcasına davranılması kendisinin en talihsiz bilim adamlarından birisi olarak gösterilmesindeki temel sebeptir. Günümüzde Adam Smith çok fazla sayıda kişi tarafından biliniyor olmasına rağmen gerçek manada onun kitaplarını okumuş insan sayısı oldukça kısıtlıdır ne yazık ki.