Aynı dili konuşuyor belki aynı hayalleri kuruyor, aynı şeylere dertleniyoruz. Gerçekleşmesini istediğimiz olaylar, gelmesini beklediğimiz günler ortak. Ama bütün bu bekleyişlerimizi, arayışlarımızı ifade etmek için farklı yöntemleri, üslupları benimseyebiliyoruz. Araya farklılığın girmesi ile beraber maalesef anlama, anlaşma noktasında sıkıntılar baş gösteriyor. Halbuki her birimize daha çok küçük yaşlardayken öğretilmişti farklılıklarımızın aslında zenginliğimiz olduğu… Teoride öğrendiğimiz bu bilgi pratikte o kadar da kolay kabul görmüyor ne yazık ki… Öğrendiğimiz bilgileri çeşitli şekilde sınıflandırabiliriz. Ben de bu bilgileri iki başlık altında sınıflandırmak istiyorum. Birincisi ideal olan olması gereken bilgiler, ikincisi ise önyargılı bilgiler. Eğer düşünme, sorgulama, hakikate ulaşma, hakikati arama gibi dertleriniz varsa bu öğrenme sürecinden sonra ikinci bir süreç başlıyor. Öğrendiğiniz ideal olan bilgiler ve önyargılı bilgiler arasındaki mücadele süreci. Bu mücadelenin sonucunda kazanan bilgiye göre o ifade etmeye çalıştığımız hayallere, dertlerin çözümüne yaklaşıyoruz ya da uzaklaşıyoruz.
Bir somutlama ile devam edelim. Çok güzel bir manzara düşünün. Dört bir yanında o manzarayı gören bir sürü seyirlik, dinlenme tesisleri var. Biri kalkıp diyor ki bu manzara sadece benim mekanımdan ya da benim mekanımın bulunduğu saftan görülebilir. Bu söz ne kadar akıl karıdır? Ne kadar ikna eder. İkna etmeyi bırak bu sözü söyleyeni alıp başka bir taraftaki seyirliğe götürüp oradan manzarayı izlettirmek istersiniz. O kişi inadını kırıp da sözünüze gelse ve izlese başka bir açıdan görse o manzarayı kendine kızacaktır, ne kadar süredir buradayım inadımdan gelmedim ne kadar çok güzel ayrıntıdan mahrum bırakmışım kendimi diye. İşte o manzara ifade etmeye çalıştığımız hayalleri, dertlendiğimiz meselelerin çözümünü, arayışlarımızı temsil ediyor. Manzara etrafındaki seyirlikler ise her bir insanı, düşüncelerini ifade etmedeki benimsediği yöntemi temsil ediyor. Yakın yöntemleri, üslupları benimsemiş kişiler (seyirlikler) birbirine yakın yerlere konumlanmış. Bu manzara sadece benim seyirliğimden görülebilir sözü ön yargıyı, ön yargılı yaklaşımı temsil ediyor. Nasıl ki o manzarayı görebileceğiniz tek bir nokta, kısım yok ve o manzara belli kişilere ait değil öyle de aynı hülyalara tutulmuş ama farklı yöntemleri benimsemiş kişiler ne o hayali sahiplenebilir ne de o hayale ulaşmak için tek yöntemin kendi yöntemleri olduğunu savunabilir. Derdimiz ortak. Ön yargılarımızın; bizi ilerletecek, belki yürüdüğümüz bu yolda içinden çıkamadığımız bir soruya cevap olabilecek fırsatları kaçırmamıza sebep olmasına izin vermeyelim.
Bu satırları önyargılarını tamamen atabilmiş biri olarak yazmıyorum. Zaten bence bu mücadele tek seferlik değil. Bir ömür boyunca sürmesi gereken bir dikkat etme süreci. Çünkü her zaman için bir taraf daha sıcak daha doğru gelebilir daha ait hissettirebilir. Hissedilen o yakınlık tek doğruyu kendimiz sanmamıza neden olmasın, manzara sadece buradan görülebilir dedirttirmesin problem değil. Ortada buluşup birbirimize farkındalık kazandırmamıza engel de değil. Birbirimizi misafir edebilir, farklı açıdan görebileceğimiz ayrıntılara ulaşmamızı sağlayabilir sonra yine geri kendi seyirliğimize, evimize, ait hissettiğimiz yere dönebiliriz. Bunu başarabildikçe ancak hayalini kurduğumuz günlere yaklaşabilir, belki bir gün o hayallere ulaşabiliriz. O ümitle ve çabayla yaşamaya çalışmak ümidiyle…