Charles Darwin
Aralık 8, 2018
Şeytanı İnsan Şeklinde Hayal Ederlerdi
Aralık 8, 2018

“Mes Que Un Club”: FC Barcelona

Anlatacağım ekip, sadece İspanya’nın değil, Avrupa’nın ve dolayısıyla Dünya’nın da futbol tarihine damgasını vurmuş ekolün muasır temsilcisi, formasına senelerce “Ülkenin bayrağı kabul edildiği için” reklam almayan, İspanya sınırları içerisinde azınlıkta olan ulusun bağımsızlık hülyasının ve umutlarının sembolü olan ve sloganının da bahsettiği üzere “bir kulüpten daha fazlası olan”[1] bir takım: FC Barcelona

Bana Türkiye’de takım tutturmayıp Akdeniz’in öte kıyısındaki bu takıma muhabbet duyduran birçok faktör var. Sizlere dilim döndüğünce bunlardan bahsetmek istiyorum.

En başta babamdan görerek sempati beslemeye başlasam da daha sonrasında iyi kötü bir futbol aklı ve erdem farkındalığı edindikten sonra bu kulübün gerçekten saygı duyulacak değerler ihtiva ettiğini fark ettim. Öncelikle, koyu Barcelona taraftarı Katalan gazeteci Migel Angel Violan’ın Pep Guardiola hakkında yazdığı biyografisinde vurguladığı üzere, kulübün esas amacı başarı ya da kupa kazanmak değil; kulübe ve temsil ettiği değerleri karşılayacak insanların spora kazandırılması. Bu duruma, 2008 yazında yaşanan başarısızlıklardan dolayı Frank Rijkaard’la yolları ayırmasından sonra, boşta olan ve o zamanlar görüşülen dönemin belki de en iyi menajeri Jose Mourinho yerine o zamanlar A Takım tecrübesi olmamasına rağmen “kulübün evladı” olan ve Barcelona’nın ahlaki faziletlerini fazlasıyla barındıran Pep Guardiola’nın getirilmesi örnek teşkil edebilir. Jose’nin aksine, Pep’in  saygılı, beyefendi ve kadirşinas kişiliği, kulübün öncelik verdiği insan profiline fazlasıyla uyuyordu ve doğru tercihin yapıldığını anlamak çok da uzun sürmedi (Bkz: https://en.0wikipedia.org/wiki/2008–09_FC_Barcelona_season).

FC Barcelona’nın milli fakat bir o kadar da beynelmilel bir takım kültürüne sahip olması, onu hem bulunduğu coğrafyanın hem de Katalan ulusunun temsilcisi yapıyor, bunu yaparken de Athletic Bilbao’nunki gibi sert milliyetçiliğinin aksine daha kucaklayıcı ve aidiyet hissettirici bir tutum takınıyor. Yani özünü bulunduğu toprakların geleneğinden alan, fakat bunun yanı sıra dışarıdan dahil olanlara da hoşgörüyle karşılık veren bir yapı. Bu politikanın nedeni olarak kulübün, finansal kalkınma ve uluslararası tanınırlığını artırmak için küresel pazarlara yayılması ve bu pazarlara yönelik konsantrasyon yapıldığı yorumu gelebilir. Fakat bu pek doğru değil, zira kulübün dış dünyayla ilişkisi çok öncelere uzanıyor.

1899 tarihinde kulübü kuran Joan Gamper, aslında İspanyol topraklarına (ya da Katalan?) sonradan ayak basmış bir İsviçreli bankacıydı. Yabancı sermayeyle kurulan ve fonlanan bu takım takip eden 75 yılda da uluslararası kalmayı başardı. Fakat işin asıl seyri, 1973’te Ajax’taki görevinden ayrılan Rinus Michels’in takımın başına geçmesiyle belli olacaktı. Beraberinde getirdiği eski öğrencisi merhum Johan Cruyff; kulübe, oyuncu, menajer ve fahri idari yönetici olarak hizmet verse de, asıl katkısı hocası Michels’le icat edip geliştirdiği, dönemin Hollanda Milli Takımı’na ve Ajax’a çağ atlatan Total Futbol felsefesinin kulübe yerleştirmesiydi. Bu futbol ekolü, takip eden yıllarda 17 lig şampiyonluğu ve 13 Kral Kupası şampiyonluğu, 13 İspanya Süper Kupası 5 Şampiyonlar Ligi ve 5 UEFA Süper Kupası kazanadırarak, meyvelerini net bir şekilde verdi. Bu başarıyı kalıcı hale getirebilmek için ve Total Futbol’u her çağda yaşatabilmek için, daha uzun vadeli bir proje gerekiyordu ve Cruyff’un ikinci büyük atılımı burda vücut buldu.

FC Barcelona için, iyi insan ve oyuncu edinmenin en ideal yolu, onları yetiştirmekten geçiyor. Kulübün oyuncu yetiştirme okulu olan, Cruyff’un 1979’da kurduğu La Masia, 20 seneyi aşkın süredir “yatılı bir futbol okulu” olarak kulübe hizmet veriyor. 7’li yaş gruplarından B takımına (PAF ya da A2 takımı gibi düşünebilirsiniz) kadar 10’dan fazla alt yaş takımı olan La Masia’da, gençler sadece futbol üzerine değil, aynı zamanda okul derslerine de çalışacak şekilde eğitiliyor ve bir bireyin sahip olması gereken etik değerlere göre yetiştiriliyor. Kulübün stadı Camp Nou’nun yanında yer alan bu okulun mahsülleri de bu misyonu doğruluyor: Carles Puyol, Xavi Hernandez, Andres Iniesta, Sergio Busquets, Lionel Messi gibi efsane oyuncular bu okuldan yetişme ve saha içi ve dışındaki kaliteleriyle de göz dolduruyorlar (Basında yarattığı gereksiz polemikleriyle Gerard Pique buna olumsuz bir örnek olarak verilebilir, fakat hadi ama, Shakira’nın sevgilisi olmak her insanı şımartır değil mi?)

Ayrıca Barcelona, 2006’dan beri UNICEF’in sponsoru ve formalarına reklam almama geleneğini bu kuruluş için bozdular. Büyük şirketler normalde takımların formalarında yer almak için kulüplere sponsor olurken; bu geleneği yıkan FC Barcelona, kendi inisiyatifiyle UNICEF’e sponsor olma teklifini götürerek takdir edilecek bir davranışa imza attı ve şu an formasında yer almasa da her sene düzenli olarak 2 M $ bağış yapmaya devam ediyor.

Mevzuyu daha da uzun anlatmak isterdim, fakat bunun için ne zamanım ne de alanım var. Futbolun sadece futboldan ibaret olmadığı bu düzlemde, FC Barcelona’nın bir yardım kuruluşu finansörü, nitelikli insan fabrikası, estetik oyun atölyesi, futbolun taktiksel tarihinin bir mihenk taşı, kısacası “bir kulüpten daha fazlası” olduğunu, gözlerimizi iyice açıp bakarsak ve takdir etmesini bilirsek görebiliriz.

[1] Yazının başlığında yer alan “mes que un club” ifadesi, Barcelona’nın kulüp sloganı da olan “bir kulüpten daha fazlası” ifadesinin Katalancasıdır.



Paylaşmak Güzeldir:

Yunus Emre Kala
Yunus Emre Kala
Bilgi Üniversitesi Ekonomi bölümü öğrencisi olan Yunus Emre, bu disiplinde akademisyen olmayı hedefliyor. Futbol, sinema, müzik, tarih, basketbol, edebiyat, sosyoloji gibi çeşitli alanlara ilgi duyan yazarımız yazılarını da bu konular etrafında şekillendirmeyi planlıyor. Yazarımızın yaşam misyonunu şöyle açıklıyor: Birçok alanda kendini geliştirebilmek ve bunu yaparken de keyif almayı ihmal etmemek. Kendisinin en büyük idealiyse, fikirlerinin ve söylediklerinin insanlara tesir etmesi ve onlar tarafından yaşatılması.