Ben Her Şeyi Bırakıp Gidiyorum!
Kasım 8, 2018
Bermuda Uyumsuzlar Üçgeni
Kasım 8, 2018

Eleştiri 1.2: Küreselleşme

Bu yazı, küreselleşme kavramını ve onun olumlu/olumsuz/etkisiz tüm etkilerini ele alan ve üzerine analizler getiren Eleştiri 1 serisinin üçüncü ve son yazısıdır. İlk yazıda küreselleşme kavramının savunucuları tarafından sıklıkla öne çıkarılan ve vurgulanan “olumlu” yanlarını ele almış serinin devam yazısında hem savunucuları tarafından hem karşıtları tarafından ele alınan ve aslında iki tarafa da yontulabilecek olan görünürde ortada bulunan “yan etkiler” kısmını ele almıştık. Bu üçüncü ve son yazıda “olumsuz” tarafları ele alacak genel bir sentez yapacak ve bu serinin ilk denemesini nihayete erdireceğiz. İlk kez denediğim ve üzerinde çokta tecrübem olmayan böyle bir yazın dizisinde sonuna kadar bana eşlik ettiğiniz ve ekranın diğer tarafından beni dinlediğiniz için minnettarım. Bir sonraki seri hakkında elbette aklımda birtakım konular var ancak sizlerin tavsiyeleri ve öneri konuları elbette yazıların kaderinde etkin olacaktır. Bunu da belirttiğime göre girizgahı bitirip yazımıza devam edebiliriz.

Olumsuz Etkiler

1.Tek tipleşme:

İnsan etkilenen bir varlıktır. Sosyal ortamların oluşması ve bu kadar fazla hayatlarımıza tesir etmesinin en temel nedeni aslında budur. Sadece birey olsak ve başka hiçbir etkileyici bulunmasa hayatımızda muhtemelen dünyamızda şu anda bulunan birçok kamusal alan yok olurdu. Bu etkilenme hem hayatımızda bulunan kamusal alanların varlığı için hem de insan gelişimine etki edebilmesi açısından önemli. Ancak sorun bu etkilenmenin nasıl kullanıldığı daha doğru bir ifadeyle ne durumda bırakıldığı? Etkilenme alanımızı korumamız gerekiyor mu? Etkilenme alanını korumazsak neler olur ve nasıl kullanılabilir birlikte analiz edelim. Etkilenme durumu hayatımızın olağanlarından biri olduğu için birçok insan bu konu özelinde özel bir koruma sistemi geliştirme ihtiyacı hissetmiyor. Hal böyle olunca bu olayın çözümlemesini yapan insan ve sistemler bunu kullanmaya başlıyor.

 

Düşünün elinizde bir ürün ya da hizmet var ve siz bunu satmak istiyorsunuz. Ne yaparsınız? Elinizdeki ürüne ya da hizmete ihtiyacı olan insanları bulur ve onlara anlatımlar yaparak neden bu ürün ya da hizmeti sizden alması gerektiğini anlatırsınız değil mi? Sonuçta o insanlar buna ihtiyaç duydukları için bu ihtiyacı bir şekilde giderecekler ancak kimden giderecekleri konusunda bir şeyler yapılabilir belki ikna edilir belki daha mantıklı bir tercih olma durumu ona izah edilir. Küreselleşme öncesinde durum tam da bu şekildeydi. Yani ihtiyaçlar ve bu ihtiyaçların toplumsal alanda karşılayıcıları vardı. İhtiyaca göre açılan tedarikçiler bölgede karşılık veriyor ve durumu devam ettiriyorlardı. Ancak küreselleşmeye başladıkça ihtiyacı gideren kurum ve kuruluşlar kazandıkları paraları tekrar, doğal olarak, işlerine yatırdı (Burada ekonomik analiz yapma durumunda değilim ki amacımda değil ancak ekonomi anlatıları insanların kafasında en rahat oturan ve idraki en net olan anlatılardır). Bunun sonucunda büyüme yaşadılar ve daha fazla noktada ihtiyaç karşılamaya başladılar. Bu gayet güzel bir olay burada herhangi bir sorun yoktu, bu aşamada dursaydı. Daha fazla alana giren karşılayıcılar alanlarını genişletmeye ve geliştirmeye başladılar. Ne kadar çok alanda içerikleri olursa ve tedarik sağladıkları ürün olursa o kadar çok insana ulaşırlar ve o kadar çok para kazanırlardı. Bu açık ve temiz bir matematiktir. Bu ürün bul, tedarikçisi ol ve insanlara sat sonra kendine yatırım yap ve daha büyüğünü hedefle döngüsü güçlendi. Bu döngünün ve insanı etkileme alanının öncü kaşifleri doğal olarak bu düzende en çok kazanım elde eden aktörler oldular. Bu aktörler tüm dünyaya yayılma politikasını çok hızlı benimsediler sonuçta yeni ürünler kadar yeni müşteriler de kazançlıydı. Bu yayılma düzeninde yalnız olmadıkları ve bir rekabet içerisinde varlık gösterdikleri için öne geçme araçlarını etkin kullanmaya başladılar. Böyle bir düzlemde reklamcılık sektörü doğdu ve çok hızlı büyüdü. Her gün insanları etkileme üzerinden çeşitli reklamlar ve pazarlama taktikleri gelişti. Küreselleşmenin başlattığı yan komşuya da ürün satma muhabbetinden sonra küreselleşme ikinci büyük etkisini bıraktı. Rekabetin de küresel boyuta ulaşması… Bu elbette pazarlama taktiklerini geliştirdi bunun ötesinde insanlara analizler yapabilmeyi ve bu analizleri çeşitlendirmeyi düşünülmeyen taktikleri düşünmeye itti. Artık insanlar için reklamlarda neler yapılsa ve nerelere varılsa düşünceleri doğrultusunda “Alfa’lar” oluşturuldu. İnsanların özenecekleri ve trend olacak özneler kurgulanmaya başlandı. Bu özneler ne kadar güçlendirilirse onların yaptıklarını ettiklerini pazarlamak o kadar kolaylaşacaktı. Herkesin özendiği bir insanın giydiği bir kıyafeti satmak çok kolaydı çünkü. Bu şekilde oluşturulan özeneler toplumlara ve dünyaya zarar vermeye başlıyor. Öncelikle insanların tek tipleşmesine neden olarak zarar veriyor. Oluşturulan alfaları gören insanlar onlar gibi yaşamaya onlar gibi harcamaya onlar gibi olmaya çalışırken kötü onlarca kopya ortaya çıkıyor ve kopyaladıkları şeyde alt kalite zemini boş bir olgu oluyor. Bunu küreselleşmenin “en iyi nimeti” haberdar olma sayesinde pompalıyor ve yayıyor.

 

2.Yok oluş

Tek tipleşmenin yanında ve onunla bağıntılı verdiği en büyük zararlardan biri de yok oluş süreci oluşturması. Bu başlığı iki farklı düzlemde düşünmek mümkün birincisi, insanlar kendi orijinalliklerini bir yana bırakarak yukarıda bahsini yaptığımı alfalara benzemek uğruna kendi öz benliklerini yok ediyorlar. İkincisi, olma ihtimali yüksek olan ve insanın hayatı özelinde yaşansa unutulmaz ve tarif edilemez bir mutluluğa sebebiyet verecek olan nüansları küreselleşme sayesinde önceden bir yerlerde duyma, görme ve dinleme. Bunlar onun senin hayatında olduğunda olan etkisini yok ediyor ve sırf bununla kalmayıp direkt o hikâyeyi de bir yok oluşa itiyor. Aslında tam tanımıyla anlamsızlaştırmaya neden oluyor. Küreselleşme hızla giden bir araca benzetilecek olursa bu aracın en büyük sorununun yakıt olduğu aşikar olur. Yüksek devirle yol alan bu araç aynı hızda benzin yakar ve küreselleşen dünyanın yaktığı benzin ise her şey. O insana ait olan ve insancıl olan her şeyi bir tüketim materyaline çevirebilir. Ve bir durma ya da son noktası olmadığı için bu tüketim bize ait olan ve insancıl olan her şeyi tehdit etmeye başlıyor.

Son söz

Üç sayı içerisinde ele aldığımız ve üzerinde durduğumuz tüm bu analizler sizlere elbette göreceli gelmiş olabilir. Bu görecelilik yadsınamaz çünkü tüm bu analizler şahsi düşüncelerimden bazılarıdır. Ancak tersine olan ya da buraya yazdıklarımı çürütme niteliği taşıyan başka fikirlerimde mevcut. Bunları paylaşmayı seçmemin nedeni küreselleşmenin bize birçok noktada bariz zararlar veriyor olduğunu hissetmemdir. Ama yurdumuzun insanın genel yaptığı hataya düşmemek gerekir. Bir şeyi eleştirdik ya da negatif analizler getirdik diye o şey tümden kötü olacak değil. Zira bu serinin olumlu yanlar, yan etkiler ve olumsuz yönler olarak ele alınmasında verilmek istenen mesaj buydu. Nihai karar ya da sentez denilebilecek noktalar elbet var. Öncelikle bu sentezler her bireyin kendi zihni ve vicdanı ölçüsündedir. Benim kendi payıma yaptığım nokta şudur: Birileri elini uzattı ve doğru oradadır ve mutlaktır dedi diye ve o doğrudan birkaç parmak balı ağzımıza sürdü diye sorgulamayacak değiliz! Dünya üzerinde var olan her şey sorgulanmaya ve eleştirilmeye açık ve muhtaçtır. Bunu unutmamak ve ona göre yaşamak gerek.

 

Kendinize iyi bakın sevgili okur. Belki devam eder bir dizin belki devam etmez. Önemli olan bir yerlerde rastlaşabilmektir.



Paylaşmak Güzeldir:

Nevzat Taşcı
Nevzat Taşcı
Galatasaray Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi okuyor. Çokça anlatmayı, insanlara bir şeyler katabilmeyi ve insanlardan durmadan öğrenmeyi seviyor. Simurg Derneği’nin Genel Sekreterliğini yapıyor. Münazara ve aktüelpolitik ile ilgileniyor. Bir gün bu dünyadan ayrılma vakti gelse de fikirlerinin ve yolunun insanlara ışık tutması ise en büyük ideali. Kendisini sürekli “Neden olmasın?” derken bulabilirsiniz. Sizlere çokça insandan ve sistemlerinden bahsedecek. Bu yolculuğunda ona eşlik ettiğiniz için minnettar.