Tenis, insanın birçok algısını ve yetkinliğini koordineli şekilde kullandığı olimpik bir spordur. Bu branşı vücudun belli bölümlerine yormak yanlıştır. Çünkü teniste aklınızı da en az vücudunuz kadar kullanırsınız. Özellikle psikoloji çok önemlidir.
Kendimden örnek verecek olursam: En az bir ay gibi bir süre düzenli antrenman yaptıktan sonra korta çıkınca; kendimi kortun sahibi, yetişemeyeceğim hiçbir top yokmuş gibi hissederim. Bu durum performansımı çok yukarı çeker. Uzunca bir süre oynamadığım durumda ise kort o kadar büyük gelir ki resmen içinde kaybolurum. Bunu aşmak için ise kendimden beklemediğim birkaç sürpriz vuruş yapmam gerekir. Rekabetçi bir maç içerisinde ise bu durum çok daha detaylıdır.
Ben bu yazımda size tenisten çok tenis kültürünü anlatmak istiyorum. Tenisin bana kort içinde değil; kort dışında kattıklarından bahsetmek istiyorum.
İlk olarak size dışarıdan da görülebilen bir şeyi, seyirci kitlesini anlatacağım. Teniste diğer sporlardaki gibi holiganlık yoktur. Oyuncuların kortta yaptıkları şeylere saygı gösterilir, puanlar süresince konuşulmaz ve puanların ardından hak ettikleri tebrik mesajları alkışlar ile iletilir. Ayrıca tribünlerde birinin ayakta olması bile puana başlanılmaması için geçerli bir sebeptir. Bu yüzden bir tenis maçı izlerken başhakemin bol bol uyarı yaptığına –özellikle Amerika Açık turnuvasında- şahit olabilirsiniz. Yalnız son dönemlerde Del Potro isimli oyuncunun bir arkadaş kitlesi birçok turnuvaya seyirci olarak gelip iki oyunda bir verilen molalarda küçük, eğlenceli tezahüratlar yapıyorlar.
İşin bir de “Tenis, elit kitlenin sporudur.” kısmı var. Bu bir bakıma doğru olsa da aslında değil. Bu şekilde algılanıyor çünkü elit kitlenin insanları bu oyunu oynamayı seçiyor. Yoksa herhangi bir insan rahatça tenis oynamayı öğrenebilir ve oynayabilir. Evet, biraz pahalı bir hobi olabilir ama hayatınızdaki başka şeylerden ödün verdiğinizde gayet karşılanabilir.
Teniste oyuncular arası iletişim de bir farklıdır. Herkes rakibini sevmese bile herkes rakibine karşı saygılıdır. Mesela bir tenis oyuncusunun ağzından sürekli “pardon” kelimesinin çıktığını duyabilirsiniz. Çünkü teniste rakibinizi etkileyebilecek, dolaylı ya da doğrudan sizle alakalı olan her durumda rakibinizden özür dilersiniz. Buna örnek olarak puan içerisinde top filenin üstündeki banda çarparak karşı sahaya düştüğünde özür dilenmesini gösterebiliriz. Öyle anlar oluyor ki sporcular centilmenlikte çığır aşıyor. Mesela izlediğim bir maç esnasında bir oyuncunun servisi içeriye düşmüştü fakat hakemler dışarıda kararı vermişlerdi. Karşısındaki oyuncu da bu topu görmüştü ve o oyuncuya itiraz etmesini söylemişti. Bunun gibi şeyler de oyuncuların günlük yaşamına bir şekilde yansıyor. Böyle bir kültür içerisinde tanıştığınız kişilerle de ilişkinizin tabanı daha sağlam atılıyor.
Yukarıda bahsettiklerimle ilgili aklıma geldikçe izlediğim bir video bulunmakta. Onu sizlerle paylaşayım:
Önümüzdeki sayılarda da tenisi sizlere anlatmaya ve sevdirmeye çalışacağım. Umarım tenis hayatınızın bir parçası olur!