Eleştiri 1.1: Küreselleşme
Ekim 8, 2018
Bana Felsefe Yapma!
Ekim 8, 2018

Karşılaşma

Yine baştan alıyorum. Kim bilir kaçıncı bu. Günlerimi kayda geçirdiğim defterin başında, nasırlaştı parmaklarımın boğumları. Ömür harcadım bu sayfalara. Bazen hatırlamaya çalışıyorum geçmişi. Olayları kavramak için zorluyorum belleğimi. Sararmış sayfalarım yetişiyor imdadıma. Emektar deri ciltli defterim. Okuyorum, okuduğumda hatırlıyorum da. Kokusuyla, sesiyle, resmiyle. Sesi, balık iğnesi gibi saplanıyor içime.

Güncemde okuduğuma göre kasım ayıymış. İsminden midir nedir, hep kasvet verir bana kasım ayları. Ayın onuncu gününün etkisi de… Gerçi ayın son günleriydi. Gökten çamur yağıyordu. Kış desen değil sonbahar desen hiç değillik bir gündü. Zaten uzun zamandır böyleydi havalar o zamanlar. Hep bir sürüncemede kalıyorduk.

Uzun zamandır yürümüyordum. Bizim külüstürü kaportacıya vermiştim. Ekonomideki çalkantılar üzerine yorumumu yeni bitirmiştim. Dargındım, dalgındım, yorgundum. Biten bir yazıdan sonra asla yazılamayacakmış gibi gelen ikinci yazının öncesindeki boşlukta sallanıyordum.

Fikri hareketlilik ayaklara da vurur ya. Düşünürken tahmin etmediğiniz ama bildiğiniz yerlere gidip, ayaklarım beni buraya getirmiş dersiniz. Öyle de olmuştu. Uzun zamandır uğramadığım barın önünde durdu ayaklarım. Eve de gitmek istemiyordum. Girdim. Tabureye iliştim. Bir içki söyledim. “Hoşgeldiniz, nerelerdeydiniz?” dedi barmen. Sevindim. İnsanların beni tanıması hoşuma giderdi. Yüreklenirdim. Demek yazımı okuyorlar, yani tam anlamıyla havanda su dövüyor sayılmayız.

Gözümü bardağıma diktim, dinlenmeyi denedim. Yavaştan dolmaya başladı bar. Klasikleşmiş tipler, klişeleşmiş sözler havada uçuşuyordu. Yaşlandıkça daha iyi anlıyor insan bu konuşmaların boşluğunu. Biz olaylara yetişene kadar olaylar değişiyor çünkü. Dünyaya, evrene geniş bir açıdan bakmayı öğrendiğimizde o eski kavgacılığımız kalmıyor. Dinginlikten mi yorgunluktan mı bilinmez. Biz biliriz mesela o kafamızdaki romanı asla tamamlayamayacağımızı.

30 yıl önce yazmışım bunları. 80’lerimin başında okuyorum. Bezgin, yılgın, bıkkın bir adammışım. Henüz genç sayılacak bir yaşta. Sanırım çağın anlamsızlığı, belbağladığımız değerlerin usul usul kayıp gitmesi etkilemiş beni. Neyse.

Şöminenin ateşinin vurduğu yerde gördüm gölgesini. Durdum uzunca. Simsiyah saçlar, gülen çekik gözler, mavi-lacivert çizmeler. Başında yan yatmış bir bere…

     (Devamı bir sonraki sayımızda)



Paylaşmak Güzeldir:

Rüveyda Önder
Rüveyda Önder
Hukuk Fakültesi öğrencisi. Kitaplarla arası oldukça iyi, buna binaen yazmak en büyük hobileri arasında. Arkadaşları kendisini cesur, girişken, neşeli ve dobra olarak tanımlıyor. Kendisiyse "an" avcısı olarak nitelendiriyor. Bunlara ek yeni şeyler tanımaktan/öğrenmekten ve kış sporlarından hoşlanıyor. Amatör olarak da çello ile ilgileniyor.