Bu yazı, ‘Eleştiri Serisi’nde küreselleşme incelemesinin ikinci kısmını oluşturmaktadır. İlk yazı da küreselleşmenin savunucuları tarafından öne çıkarılan ve üzerinde detaylı anlatılar yapılan başlıkları ele almaya çalışmış ve bunların tutarlılığını kendimce ve kanıtlama yükümlülüğü olmadan incelemiştim. Buradaysa aslında nereden baktığınıza bağlı olarak her iki tarafa da çekilebilecek olan ‘Yan Etkileri’ inceleyecek ve onların aslında olumlanarak pazarlandığını fark edeceğiz. Ancak her zaman pazarlandığı gibi olmayan şeylerle yeterince karşılaştığımız bir devirde bunun da daha çok irdelenmeye muhtaç bir konu olduğunu göreceğiz.
Yan Etkiler:
İyiye ya da kötüye yakın olmasından ziyade rekabet kavramı insanın olduğu ilk günden itibaren var olagelmiştir. İnsan ilişkilerinin doğal bir ürünü olarak ortaya çıkan rekabet kavramı aslında kullanılması ve yönlendirilmesi doğru planlanınca olumlu sonuçlara yol açmış ve insanlığın ilerleme kaydetmesinde yardımcı olmuştur. Rekabeti salt bir olgu olarak ele aldığımızda gördüğümüz ilk nokta ‘……. arası’ olma durumudur. Rekabet insanlar arası, ülkeler arası, kurumlar arası ve kuruluşlar arası kısaca iki özne arasında olan bir şeydir. Burada öznelere yüklenen değer artmakta ve rekabetin durumunu belirlemede özneler önemli hale gelmektedirler. Öznelerin birbirine yakın olması rekabetin daha sağduyulu ve kabul edilebilir olmasına neden olurken özneler arası farkların mevcut olması durumda adaletsizliklere yol açmaktadır. Bu adaletsizliklerin temeline bakılması gerekmektedir. Sonuç olarak rekabet ederken bir efor sarf ediyor ve sonunda bunun karşılığını görmek istiyorsunuz. Aldığınız faydalar sizi motive ediyor ya da verdiğiniz mücadele size onur veriyor. Ve siz de buradan aldığınız cesaretle ya da ham duyguyla daha fazlasını yapmak için ilerliyorsunuz. Küreselleşme noktası tam burada devreye giriyor. Küreselleşmeyle gelinen noktada bu sistemin içerisinde benzer imkân ve olanaklara sahip olan özneler rekabet ettiğinde ve daha iyi olan, daha sistematik olan ya da sistem artık daha ne olmasını istiyorsa o olanlar kazandığında ve büyüdüğünde kaybedenlerinse yenilmenin getirdiği şiddetle küçüldüğünde bir sorun yok. Ancak ya eşit olmayan durumlarda?
Dünya üzerinde eşitliği noksansız sağlayamaz ve her öznenin eşit bir yarış içerisinde olmasını elbette sağlayamayız, doğru bu çok gerçek dışı olurdu. Ama dünyada bulunan özneler arası denge ve adaleti sağlayamıyoruz demek bu özneler arası çıkardığımız evrensel yarışı meşru kılmaz. Demek istediğim, rekabet içerisine dahil ettiklerimize eşit ve adil bir sistem sunmuyorsak onları neden bu yarışa sokarak harcıyoruz. Çünkü sistemde daha iyi olmak demek daha tecrübeli olmak ve bu tecrübeyi sahaya aktarabilmek demektir. Sahaya aktaracağı bu tecrübede kimin daha fazla deneyimi var diye incelendiğinde doğal olarak sistemin ilklerinin en fazla tecrübeye sahip özneler olduğu görülecektir. Sistemi doğuranlar ve bu sisteme sonradan dahil olanlar arasında olacak bir yarışın sonu ise başından bellidir. Süpürülerek devam eden sağlam oyuncuların yanında diğerlerine gösterilen yol daha çok sistem içindir. Onların sistem içerisinde kalması hali hazırda büyük ve güçlü olanların devamlılığına katkı da bulunacaktır. Tüm bu noktalar rekabetin temelinin incelenmesiyle ortaya çıkan noktalardır.
Rekabet mevzubahis olduğunda en çok değinilen ve üzerine anlatı gerçekleştirilen nokta rekabetin sonuca hep olumlu katkı sunduğudur. Yarış içerisinde olmak öznelere daha çok şeyi göze alabilme cesareti vererek çıktılarını daha uyguna ya da diğer insanların işine yarayacak daha başka formlara bürüyor denir. Ancak aslında olan bu değildir. Rekabet yerel bazda kalsa da benzer etkiler gözlenebilecek ve çeşitlilik korunacaktır. Şöyle düşünün bir bakkal var ve bu başka bir bakkal daha olduğunda elbette onunla rekabete girecek ve ona müşterilerini kaptırmak istemeyecektir. Fiyatlarda bir kırılmaya gidecektir. Ancak hala kazancını bir yerde tutacaktır çünkü karşısında bulunan bakkalında benzer ihtiyaçları ve benzer kazançlara ihtiyacı var. Karşılıklı ihtiyaçlar onları bir noktada durduracak bir fren oluşturacaktır. Üstüne üstlük bakkallar hala tek başlarına ya da en fazla bir çırakla çalıştıkları için pazar günleri dinlenebileceklerdir. Ancak sisteme küreselleşme sonucu bir oyuncu girdiğini düşünelim, büyük bir oyuncu, mesela süpermarket giriş yaptı. Süpermarketin muhtemelen sürümden kazancı olacağı için bakkala nazaran fiyatları daha fazla kırabilecek ve bakkalı bitirecektir. Ancak bakkalı bitirdikten sonra fiyatları tekrar yükseltme şansına sahip olacak ya da bunu yapmasa bile kendiyle rekabet edecek boyutta bir firma girmedikçe tekel olmanın avantajını kullanacaktır. Ayrıca daha fazla eleman çalıştırdığı için pazarları da açık olacak ve bakkalın özel hayatında olan avantajlarını da elinden alarak onu daha mutsuz bir hayata itecek ve en sonunda muhtemelen bakkalın kapanmasına neden olacaktır. Sonrasında bakkalı işçi olarak bile bünyesine katabilir. Bu yerel çeşitliliğin azalmasına neden olacaktır. Küreselleşerek bazı noktalarda insanların ihtiyaçlarına daha farklı çözümler getirmiş olsa da bu ve benzeri ataklar, en sonunda sistemin yani küreselleşmenin demirbaşlarından olmayan halklardan, ülkelerdenseniz bu sistemlerde kazanmanın en iyi yolu sistemin dışında düşünmek ve onun açık olduğunu noktalardan yürümektir. Eğer sistemde insanlar mutsuzsa siz mutlu ederek sistemi dönüştürebilirsiniz. Eğer sistemde kaybedenler çoksa siz kaybedenlere bir şeyler kazandırarak dahil eder ve kazanırsınız.
Gelişmişlik tanımlaması da son zamanlarda değişti ve yeni hali insanlar ve medeniyetler açısından çok parlak değil. Eski uygarlık ve medeniyetlere baktığınızda dönem dönem erdemlerin, bilginin ya da gücün gelişmişlik sembolü olduğunu ve bunlara sahip olan milletlerin gelişmiş sıfatı aldığını görüyoruz. Ancak son dönemlerde bu tanım paraya ve para endeksli güce dönüştü. Bunun nedenleri arasında ise küresel olma, daha çok kazanma ve evrensel değer belirlemede ki sıkıntılar göze çarpıyor.
Küresel boyuta ulaşma hızında insanlığın elinde bulunan enstrümanların hepsi aynı değildi. Doğal olarak yavaş gelişen ve daha sonradan oturan insan kaynaklı sosyal bilimler bu hıza ayak uydurmakta gecikince bir boşluk meydana geldi. Değer belirleme ve bu değerleri benimseme de kötü olaylar yaşamak ve ardından bu olaylara dair düşünerek telafiler üretmekte bile geç kaldık. Bu özeleştiri yapılması gereken ve üzerine düşünülmesi gereken bir alan olarak karşımıza çıkıyor. Biz evrensel değerleri belirleme de geç kaldıkça ve sonrasında yaşanan olaylar üzerine değerleri belirlememize rağmen o değerlere uymadıkça insanlarda güvensizlik oluştu. Belirlenen değerlere karşı yargılar oluştu ve küreselleşmenin getirdiği çıplaklık daha doğrusu iki yüzlülüğün görünür olması da insanların oluşturulan değerlere saygısını azalttı. Sonuç olarak bu boşluğu hızla yükselen konumda olan küreselleşme ve onun en büyük ‘katkısı’ metalar doldurmaya başladı. Bu durumu küreselleşme yanlısı insanlar insanlığın ortak bir ticaret havuzu ve bağımsız imkân oluşturması olarak değerlendirse de bu durumun diğer yüzünü de görmek ve aslında ‘herkesin ulaşabileceği serbest bir ortam yarattık’ algısını tam kavramak gerek.
Devamı gelecek ay