Küreselleşmek, gelişmek ve ilerlemek demek mi yoksa sadece insanlığın sonuna doğru atılmış adımlar bütünü mü? Bu yazı ya da seri (henüz akıbeti meçhul) insanlara sistem tarafından dayatılan ve biraz da insanların açıkları üzerinden yürüyen “kurgu”ya karşı yazılmış bir denemedir. Bu deneme boyunca hiçbir kanıt yükümlülüğü olmamakla birlikte akıl ve mantık çerçevesinde bir takım öneri ve görüşler yer alacaktır. Bu öneri ve görüşlerin doğruluğu ya da yanlışlığı test edilmiş değildir. Ancak içinde bulunulan durumun hiç memnuniyet verici ya da umut yeşertici olmadığı göz önünde bulundurulursa dinlenmeye ve önemsenmeye değerdir.
Önce küreselleşmenin insanlar tarafından öne sürülen olumlu yanlarından bahsedilecek ardından olumsuz etkileri sıralanacaktır. Bazı çıktılar olumlu mu olumsuz mu yoruma açık olduğu için onlar daha ziyade “yan etkiler” başlığı altında bulunacaktır. Tüm bu girdileri verdikten sonra süreç boyunca oluşan düşüncelerin derlendiği bir sonuç sentezi olacak ve yazı nihayete erecektir. Çıkan sonuç sizi mutlu etmeyebilir eğer duymayı sevmediğiniz gerçekler karşısında kulaklarını tıkayan ve “Bir elimde cımbız, bir elimde ayna; Umurunda mı dünya?!” olanlardansanız lütfen yazıyı bu paragrafla birlikte okumayı bırakınız. Çünkü bundan sonrası gerçekten insanlık meselelerini dert edinen bireyler için kaleme alınmıştır.
Olumlu Yanlar:
Özgürlük tanımımız üzerine hiç düşündünüz mü? Neye göre endeksliyor ya da izah ediyorsunuz. Altını nasıl dolduruyorsunuz. Temel kabul ettiğiniz fikirleriniz mi var yoksa bu konuyu hiç düşünmediniz mi?
İnsanlar tarafından önemine son zamanlarda daha sık vurgu yapılan (özellikle Fransız ihtilali ile birlikte) özgürlük kavramı köken olarak çok eskiye dayanmaktadır. Kadim dillerin en güzel yanı sözcüğün oluşum sürecine toplumun ruh halini, fikri yapısını ve sosyo-kültürel ortamı işlemesidir. Özgürlük kavramı içinde aynı durum geçerlidir. Hür olmak/Özgür olmak Türkçede kullandığımız iki ifadedir. Dikkatli bir insan ya da dil meraklısı biriyseniz fark edebilirsiniz özgür kelimesi öz(ünü)gür (leştir)den geliyor. Ve aslında ucu gayet açık bir ifade. Anlamlandırmak için önce özden ne anladığımızı incelemek gerek insanın bu soruyu sorması ve cevap vermesi yine tarihsel süreçte var.
Mesela özünü okuyarak dolduranlar okumanın özgürlük getirdiğini iddia etmiş ve bunun bir güç kaynağı olduğunu savunmuş. Tüm insanlık adına bu hakkın yaygınlaşması için mücadele vermişler. Bu mantığın ilk tohumları Avrupa açısından baktığımızda orta çağa tekabül ediyor diyebiliriz kilisenin okumayı bir grubun tekelinde toplaması ve onun üzerinden bir kazanç mekanizması geliştirmesi halen etkileri süren bir proses usu başlatmış. İnsanlar kilisenin öğretileri halka farklı aktardığını fark edince ve araştırma/eğitim ile daha fazlasını elde edince özgürlük kavramını buraya bağlamış. Ve kiliseye olan güvenin azalmasıyla birlikte okumaya olan güven artmış. Zihni duvarları yıkmanın anlamı olarak kullanmışlar özgür ifadesini. Ancak elbette bu nokta Avrupa adına yaptığımız analiz için yeterli değil. Özellikle daha eskiye gittiğimizde bu bağlamın nasıl temellendirildiğini anlamak için daha sağlam bir adım atmış olacağız. Latince özgürlük ‘libre’ demektir aynı ifade ağaç kabuğu anlamına da gelmektedir. Ağaç kabuğunun önemiyse Latin dünyasında uzunca bir süre kâğıt olarak kullanılmasından kaynaklıdır. Dillerinin doğduğu ana dil olan Latincenin, Avrupalı “okuma=özgürleşme” bağını kuran insanları anlamada faydası vardır.
Bir başka grup ise özünün gürleşmesini imkanlar ile bağdaştırmış ve imkânın ne kadar çok olursa o kadar özgür olacağı fikrini benimsemiş. Bu bizim konumuzu ilgilendiren insan kitlesinin tercihi, genel yazıda inceleyeceğimiz küreselleşme ve etkilerine en çok fayda düşüren ve onun en sıkı savunucuları bu grup içerisinden çıkmış ve çıkıyor. Küreselleşme sonucu doğan daha hızlı ulaşım, daha hızlı ve yaygın haber alma ağı insanlara daha özgür hissettiriyor çünkü daha çok imkân ile daha fazla gürleştiklerini düşünüyorlar.
Küreselleşmenin neden bir ihtiyaç olduğunu ve devamlılığını savunanlar küresellik olmasa bu bilgi işlem hızından mahrum kalacağımızı ve özgürlüğümüze halel geleceğini düşünüyorlar. Eğer tam bir bilgi alma mekanizması olsa tarafsız ve kontrolsüz olarak yani şeffaf olarak her noktadan aktarım yapsa bu doğru ifade edilmiş bir fayda olacaktır. Ancak şu aşamada böyle bir şey söz konusu değil. Bilgiler var ve bu bilgiler aktarılıyor ancak bilginin hürriyeti ve ona ulaşma da eşitlik ve şeffaflık mevcut bulunan bir şey değil. Bir örnek ile anlatmak gerekirse, evinizin on adet odası var ve siz oturma odasında oturuyorsunuz. 3 odadan doğrudan ve eksiksiz bir aktarım ile haberdarsınız diğer odalardan iki tanesinden gelen bilgiler üç-dört el değiştiriyor ama halen geliyor. Geri kalan beş odadan ise arada sesler duymanıza rağmen tam bir bilgi alamıyorsunuz ancak üzerine yorum ve tahminlerin olduğu onlarca aktarım size yapılıyor. Burada sorgulamamız gereken birkaç nokta var. Birincisi siz oturma odasında oturan adam hepsinden haberdar olduğunuzu ve eve hakim olduğunuzu iddia edebilir misiniz? İkincisi o odada olmayı nasıl sağladınız? İsteyen herkes oturma odasına geçip haber alma kanallarını kullanabiliyor mu? Kaynak kullanımında adil bir düzen mevcut mu? Yoksa siz orayı işgal ettiniz ve siz herkesten haber alırken sizin varlığınızdan dahi haberi olmayan hane halkları mı mevcut? İşte tüm bu soruları açık ve tereddütsüz bir biçimde cevaplayabiliyor musunuz buna bakmak lazım. Ha bir de soruları cevapladıktan sonra asıl soruya dönmek lazım, Özgürleştiniz mi?
Yani her odadan her bilgiyi aldınız ve bu mükemmel hızda oldu diye sizin özgürlüğünüz arttı mı yoksa siz özgürlüklere müdahil olan kötü bir konuma mı düştünüz?
2.Daha Erişilebilir Bir Dünya
Küreselleşme sayesinde dünyaya daha erişilebilir olunduğu söylenen en büyük ikinci argüman. Bu savunuya göre artık ben Kayseri’de evimde otururken Hindistan cevizli pastamla birlikte kahve içebiliyor ve bunu sadece bir kilometre mesafede bulunan bakkalımdan temin edebiliyorum. Normal şartlar altında ulaşamayacağım birçok şeye ulaşıyor ve tüketebiliyorum. Bu küreselleşmenin bana sunduğu enfes faydalardan biri… Benim yerime başka diyarlarda yetişen ürünleri topluyor, işliyor ve bana getiriyor. Bu sayede normal bir üretim sahasının satma payı daha da büyüyor çünkü çevresinde bulunan alıcılardan daha fazlasına ulaşabiliyor. O daha fazla üretince daha fazla kazanıyor bunu oradan satın alıp bana getirmeyi planlayan aracı ithalat ve ihracat sayesinde para kazanıyor ve aslında kurulan mekanizma sayesinde daha çok ürün daha çok yere ulaşıyor daha çok insan daha çok ürüne ulaşırken daha fazla para kazanmaya başlıyor herkes…
Ancak birkaç yanıltma ve şaşırtmacayla çok güzel bir anlatıya dönüşebilecek olan bu faydanın birçok ayağı ya eksik ya da çürüdü çürüyecek. Daha erişilebilir olan dünya bir pazarlama ürünü. Yani bir vaat!!! Elle tutmak için karşılığında birtakım şeyler vermeniz ve sisteme dahil olmanız gereken bir vaatler bütünü. Mesela para, sistemin size anlattığı tüm o gösterişli “yeni ulaşılabilir olan (sistem sayesinde)” ürünler karşılığında verebileceğiniz bir şey. Bunu verebilmek adına ise elinizde olanları satmanız gerek. Yani sadece elinizde bulunmayanları alarak bir hayat idame ettiremiyorsunuz. Al-sat mekanizmasına girerek bir şeyler alırken bir şeyler vermeye başlıyorsunuz eğer elinizde verecek bir şeyiniz yoksa direkt sahanızı veriyor ve “Pazar” konumuna geçiyorsunuz ki elinde bir şey olanlardan daha kıymetli olsanız da bunu pek hissedemiyorsunuz. Birey bazında düşünme süreciniz de tam olarak burada sona eriyor. Çünkü bu kısımda birey bazında sadece bir rakama dönüşüyorsunuz. Şirket tablolarının bir köşesinde yazan oranın belki (şanlıysanız) binde birini falan siz karşılıyorsunuz. Artık daha kolektif düşünmek zorunda kaldığınız bu yerde devletinizin aldıkları ve sattıkları sizi de bağlar hale geliyor. Küreselleşen ve özgürleşen dünyada şaşırtıcı bir bel bağlama durumu doğuyor. Devletiniz açık verdikçe vergilendirmelerde size küresel dünyanın verdiği nimetlere farklı vergiler koyarak mücadelenin içinde kalmaya çalışıyor. Uluslararası piyasalar ve artık aklınızın ermediği yeni alanlar ortaya çıkıyor ve süreçten siz uzaklaşarak ikincil hatta üçüncül konuma düşüyorsunuz. Nasıl mı? Bu meseleler için meclisiniz uzmanlar atıyor siz de o mecliste atama yapanları seçiyorsunuz. Ve üçüncü konumdan izlemeye başlıyorsunuz. Nasıl nimet ama. Yanlış anlama olmasın devlet ve idare mantığına bir eleştiri değil bu en azından bu yazı değil. Sadece küreselleşme etkilerini anlatırken araya giren bir nokta ve onun bahsi.
——————————————(Devamı bir sonraki sayıda)————————————–