Felsefe Sizi Nasıl Bir Lider Yapar
Ağustos 8, 2018
Modern Taşlama
Ağustos 8, 2018

Uğruna Şiir Yazılan Hikayeler

1-) Ceviz Ağacı – Nazım Hikmet Ran

Birçoğumuz bu şiiri aynı isimdeki şarkısıyla Cem Karaca’nın sesinden dinlemiş olsak da bu şiirin arkasında hüzün dolu bir hikâye söz konusu.

Rivayet şöyledir: Nazım Hikmet’ in kaçak ve polis tarafından arandığı günlerde sevgilisi Piraye’yle buluşmak ister. Bu sebeple de güvendiği bir arkadaşıyla haber ulaştırır Piraye’ye.

Gelgelelim buluşma günü gelip çatar, Piraye’nin hasretiyle yanan Nazım Gülhane Parkı’na gelir ve sözleştikleri ceviz ağacının altına oturur. Ancak bakar ki polisler iki koldan devriye gezip kontrol yapmaktadırlar. Ne yapacağını düşünürken polislere görünmemek için altında beklediği ceviz ağacına tırmanıverir. Nazım ağacın tepesindeyken, sevgilisi Piraye ceviz ağacının altında belirir ve kendisini beklemeye başlar. Polislerse bir türlü gitmezler parktan bu sebeple ne Piraye’ye seslenebilir ne de aşağı inebilir. Ve bu süre zarfında Piraye bekler bekler ve en sonunda gider.

Ve o çaresizlik içerisinde çıkarıp kağıdını kalemini, o meşhur şiirini yazar:

Başım köpük köpük bulut içim dışım deniz
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda
Budak budak serham serham ihtiyar bir ceviz
Ne sen bunun farkındasın ne polis farkında
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda

 

2-) Aldırma Gönül – Sabahattin Ali

Bu şiiri anlayabilmek için şiirin hangi şartlar altında yazıldığını ve yazıldığı yer olan Sinop cezaevini bilmek gerekiyor. Sinop Cezaevi Türkiye’nin en korkunç cezaevi olarak gösterilen bir yer, normalde kale olarak inşa edilen bu yapının yapımı MÖ 2000’lere dayanmaktadır. Osmanlı döneminde cezaevi olarak kullanılmaya başlanan kalenin üç yanı denizlerle kaplıdır. Karadeniz’in serin sularıyla boğuşan bu kalenin en büyük sıkıntısı korkunç derecede nemli olmasıdır. Hatta iddia o ki nemden dolayı kibrit dahi yanmazmış. Birçok mahkumun olumsuz şartlar sebebiyle öldüğü de kayıtlara geçen bilgiler arasında. Ne yazık ki bu ürkütücü cezaevi birçok şair ve yazarımızı belli bir zaman tutsak etmiştir. Sabahattin Ali de burada belli bir süre mahkûm edilmiş isimlerden birisidir.

Dışarıda sonsuz bir denizin olduğunu bilip birkaç metrekarelik bir hücrede yatmanın bir günü bile bir ömür gibi gelir insana. Hapiste yatmak zorsa dışarıda dalgaların duvarlara çarpıp çıkardığı özgürlüğün sesini duyup yatmak 3 kere daha zordur. Sabahattin Ali de bu şartlar altında, özgürlüğe büyük bir özlem duyarak 5 şiirden oluşan ‘Hapishane Şarkıları’nı ortaya çıkarmış. Ve bunlardan en bilineni de Aldırma Gönül olmuştur.

Başın öne eğilmesin / Aldırma gönül aldırma / Ağladığın duyulmasın / Aldırma gönül aldırma

Dışarıda deli dalgalar / Gelip duvarları yalar / Seni bu sesler oyalar / Aldırma gönül aldırma

 

3-) Lavinia – Özdemir Asaf

Özdemir Asaf’ın başından geçen umutsuz platonik bir aşka dayanan bu güzide şiir günümüzde en güzel aşk şiirleri arasında gösterilse de şiirin yazılma sebebi olan kişi bu şiire pek önem vermemiştir. Üniversite yıllarında aşık olduğu Lavinia’sına yazar bu şiirini Özdemir, kimsecikler ile paylaşmadan sessiz sedasız devam ettirir sevdasını içinden, bir gün bu şiiri ile bir yarışmaya katılmaya karar verir ve yarışmada da birincilik kazanır ve bu sebeple jüri şiirini sahnede okumasını ister Özdemir Asaf’tan. İddiaya göre “Lavinia’sı” da orada salondadır ve Özdemir Asaf sahneye çıkıp tam şiirini okurken, kız salonu terk eder. Bu duruma çok içerleyen Özdemir Asaf, tıpkı şiirde de söylediği gibi “Adını gizleyeceğim/ Sen de bilme Lavinia” diyerek, aşkını söylemez hiçbir zaman Lavinia’sına

Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.

 

4-) Mihriban – Abdürrahim Karakoç

Karakoç’un yaşadığı köyde düğün olacaktır, civardan misafirler gelmeye başlar. Genç Abdürrahim köyünde genç bir kız görür, gördüğü kız ailesiyle komşunun düğününe gelen misafir bir kızdır. Tanışmak nasip olur… Mihriban’ın kelime anlamı: Şefkatli, merhametli, muhabbetli, güler yüzlü, yumuşak huylu manasına gelmektedir. İşte bu kızda bunları bulmuştur Karakoç. Misafirlikleri ilerledikçe aşkları da ilerler.

 

Bir sabah Abdürrahim kalkar ve Mihriban adını koyduğu sevdalısını görmeye gider, gider ki misafirler gitmiştir. Abdürrahim’in dünyası artık değişir, hayat manasızlaşmıştır, aşk acısı yüreğini yakar… Bu halini gören ailesi, kızı bulmak için Maraş’a gider, uzun aramadan sonra kızın ailesini bulur ve kızı isterler. Önce “kız küçük” derler, bahane bulurlar. Bakarlar ki Abdürrahim’in ailesi ısrarcıdır, gerçeği söylerler: “Kız nişanlıdır…”

 

Ailesinin halinden olumsuzluğu sezen Abdürrahim, kızın nişanlı olduğunu duyunca da: “Bir daha bu evde ismi anılmayacak ve konusu geçmeyecek.” der.

Olayın üzerinden 7 yıl geçer, geçer geçmesine de Karakoç’un içindeki sevda sönmez ve türküsüyle herkesin aşina olduğu ‘Mihriban” şiirini yazar.

 

Yar, deyince kalem elden düşüyor,
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor,
Lambada titreyen alev üşüyor,
Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban.

 



Paylaşmak Güzeldir:

Ahmet Alperen Yıldırım
Ahmet Alperen Yıldırım
İstanbul Bilgi Üniversitesi Ekonomi bölümü öğrencisi. Ekonomi, finans ve kripto para borsasına ciddi anlamda ilgi duysa da edebiyattan hiçbir zaman kopmadı. Yazmanın yemek içmek gibi bir ihtiyaç olduğuna inanıyor. En sevdiği şeyler İstanbul’u keşfetmek ve çeşitli filmler izlemek. Afyonkarahisarlı ancak tam bir İstanbul Beyefendisi. Çayınızı ya da kahvenizi yudumlarken yanında iyi gidecek bilgi verici yazılar yazmaya çalışan bir yazma sevdalısının profiline bakmaktasınız.