Temmuz, zihnimde o kadar parlak ve güzel çağrışımlar yapan bir ay ki bu aya girdiğinde birazcık bile olsa bir ferahlama ve gülümseme hissetmeyecek birilerinin olduğunu düşünmüyorum. Yani en azından Kuzey Yarımkürede yaşayıp da böyle hissetmemek bence suç bile olabilir. Yazın tam ortası okul yılına en uzak tarihler ne sondan ne başından herhangi bir sınav derdi kalmadan kendinize belirlediğiniz yaz senaryosunu yaşama özgürlüğü. İster bir stajda geleceğinizi şekillendirin ya da yeni bir şeyler öğrenin ya da sadece tatil yapın, herhangi bir suçluluk duymadan. Çünkü tatil yapabilmek hatta gerçekten hiçbir şey yapmamak- -bütün gün oyun oynayıp, dizi falan izlemek dahi- aslında kendiniz için yaptığınız çok büyük bir şey. Çünkü, evet dinlemeye ihtiyacımız var. Zihinsel checklist’te bir sonraki tik için endişelenmeyi bırakıp bomboş bir listenin içinde yüzüp, zihnimizi yatıştıramazsak bir müddet sonra işlevsiz hale gelmemiz kaçınılmaz bir son. Bunu yaptığımız için suçluluk ya da eksiklik hissetmiyor olmamalıyız. Ve gerçekten yapmamız lazım, yapabiliyor olmamız lazım. Yani en azından ben bunu yapmaya çalışıyorum.
Ve Temmuz ayında da yapmaya devam edeceğim. Bu yazı birazcık kendime neden bunu yapmaya ihtiyaç duyduğumu hatırlatmak için ve toplumdaki rolüme geri döndüğümde bütün yaz nasıl staj yapmamış olabileceğimi (!) açıkladığım anı düşündüğümde suçluluk duymayı bırakmamı sağlamak için. Evet bir dergiden yayımlanmak için biraz bencilce nedenlerle seçilmiş bir konu ama yaşıtlarım arasında sürekli daha da ileriye taşındığı için sonunu göremedikleri bir yarış çizgisine ulaşmaya çalışırken durup soluklanmak isteyen, korkup yapamayan ya da nihayetinde yapıp da bu suçluluktan kurtulamayanların olduğunu bildiğimden biri hayır bu doğru değil diye dediğinde belki bunun normal ya da en azından yanlış olmadığına birbirimizi ikna ederiz umuduyla, bugün burada bu satırlar.
Evet; sürekli kendimizi geliştirmeliyiz, sürekli yeni bir şeyler öğrenmeli, kendimize yeni deneyimler katmalıyız vs. vs. Ama bunun tek yolu CV’ndeki boşluklara eklenecek yeni maddeler olarak staj yapmak, bir kursta olmak ya da yaz okulunda ekstra dersler almak, dil kursuna gitmek bile değil. CV’ne direk eklenmeyecek ama sana, ruhuna eklenecek şeyler yapmak da en az hatta bence bunlardan çok çok daha önemli.
Roman okumak mesela, SBUİ öğrencisi olarak aldığım medeniyetler tarihi dersinde yazdığım bir yazıda bana en iyi kaynak olan kitap ders kitaplarım değildi çünkü Tolstoy’un Anna Karenina romanıyla, evet o epik aşk hikayesi bana 19.yy Rusya’sının değişen toplum yapısını, sınıf farklılıklarını, tarım devrimi arayışını en iyi anlatan, devrime taşının bir toplumun yapısını en iyi gösteren kaynaktı. Bu romanı okurken sadece güzel vakit geçirmemiş, sadece insan ruhunu ya da ilişki kurma biçimlerini sorgulamamıştım toplumu da sorgulamama yardım etmişti bu roman. Ve hayır ben o romanı bir gün işime yarar, ofiste kullanacağım bir yetkinlik olsun diye çiğ bir nedenle değil, ruhumu doyurmak hatta sırf kendimi iyi hissetmek için okumuştum ve yıllar sonra oradan öğrendiklerimi kullanabileceğim bir durumla karşılaştım o kadar.
Yine kendimden örnekle, Puzzle yapmayı seviyorum mesela üniversiteye başladığımdan beri bir tane bile bitirememiştim. Çünkü çok daha önemli ve gerekli işlerimin arasında Puzzle gibi zaman tüketen(!) bir şeye asla vaktim yoktu. Daha önce de sadece bir kere çok sevdiğim bir resim duvarımda dursun diye yapıp çok zevk almıştım hem de kendimi sabırsız biri sanırken fakat tabi ki sonralarının bunun zamanımı çalmasına izin vermedim. Ama ‘kendime dönüyorum yazı’ kapsamında, bugün üçüncüsünü yarılamış bulunuyorum. Ve fark ettim ki aslında bu sayede kendimin nasıl sabırlı olabileceğini, karmaşık bir iş sürecini halledebileceğim parçalar haline getirip süreci düzenli yürütmeyi de öğreniyorum bir yandan kendimi dinleyebilirken.
Hatta dizi izlemek bile, çünkü modern dizilerin sinematik dünyası size bir romandaki gibi sahip olduğunuz güvenlik çemberinin dışındaki bambaşka hayatlarla empati kurup anlamanıza, yeni düşünce biçimleri geliştirmenize izin veriyor. Black Mirror, Westworld, The Handmaid’s Tale gibi diziler size bambaşka bir dünya hayali kurdururken sorgulatıp; 13 Reasons Why, Mad Man gibi daha bir çok dizi farklı insan karakterleri ve hikayeleriyle size bakış açısı kazandırıyor. Bunları deneyimlemek çok çok kıymetli. Ama sadece iyi vakit geçirmek için izlediğiniz her şey de çok kıymetli illa Genius ya da Cosmos izleyince iyi bir şey yapmış olmuyorsunuz. Hayatınızın karmaşışından uzaklaşıp dinlenebileceğiniz komediler hatta basit CW dizileri bile kıymetli. Çünkü, canınız o an onu istedi ve iyi vakit geçirdiniz. Evet sadece bu, o suçluluk duygusundan silkelenmek için yeter. İyi vakit geçirdin ve buna ihtiyacının var. O kadar.
Son olarak bu ‘kendime dönüyorum yazının kısa 3 haftalık mutluluk rakamlarını paylaşmadan hemen önce neden bu kararı aldığımı da açıklamak istiyorum. Savunduğum, çünkü istedin, mottosunun aksine önceleri burada yazı yazmaya başladığım içindi. Daha doğrusu sayesinde. Çünkü okuldaki tüm sorumluluklarımın arasında, yeni yıl kararlarımın arasında 50 edebi kitap okumak olmasına rağmen Ocak ayından Nisan ayına kadar sadece 1 roman bitirmiş ve bir diğerini ancak yarılayabilmiştim. Yani karalar için baya bir fiyaskoya doğru ilerliyordum evet ama bunun uzun süredir farkında olmama rağmen yine de bir ilerleme gösterememiştim. Ve Nisan ayında burası için ikinci yazımı yazmaya çalıştığımda her zaman paylaşmak için tonlarca biriktirdiğimi sandığım hikayelerim kurumuştu. Hem de sonunda paylaşacak bir yer bulduğum anda. Çünkü okumuyordum ya da gezmiyordum hatta izlemiyordum bile kendi küçük hayatımın sorumluluk dehlizinin ötesine uzun zamandır bakmamıştım. Bu tıkanıklık Mayıs ayı için bu köşenin boş kalmasına yol açtı. Ben de bir anda sorumluluklarımı en aza indirmeye başladım. Okul konseyinden izin aldım, yaz için staj başvurusu göndermeyi bıraktım, kulübümden izin aldım vs. -bu liste biraz uzun-. Ve böylelikle ‘kendime dönüyorum yazını başlattım.
Şimdiye kadar okuduğum roman sayısını 9’a çıkardım ve belki de yaz bitmeden 30’ları görebileceğime inanıyorum. Çoook fazla dizi bitirdim. -Yukarıda adını verdiklerim bu kararla bitirebildiklerimdi bir de La Casa de Papel. Herkesin spoiler verdiği bir sosyal medyada bu dizileri sonunda heyecanı kaçmadan bitirebilmek de iyi bir başarıydı bence.- Puzzle’ı zaten söyledim. Düz yazılarıma devam ediyorum hatta 8.sınıftan beri ilk defa şiir yazmaya geri döndüm -kendime inanamadım-. 10 yıldır falan öğrenmek isteyip de bir türlü tam konsantre başlayamadığım Fransızca için bu sefer online kurs ve Fransız kültür desteğiyle kendi belirlediğim düzenle öğrenmeye koyuldum ve şu an beni en çok heyecanlandıran doğduğum şehirde turist gibi gezeceğim hayalim için, sonunda bir gezi planına başladım ve mutluluk ayı Temmuz’un en gözde planı bu olacak. İçimden bir ses bu planı da iş hayatında vs. bir işe yarayacak şekilde aklamaya falan çalışmamı söylüyor ama artık yazının sonuna doğru yaklaşırken bunu yapmamızın gerekmediğine sizi ikna edebilmişimdir diye umuyorum. Ola ki ikna edemediysem. Tarihi seviyorum. Gezmeyi seviyorum. İstanbul’u seviyorum. Ve evet, çünkü sadece canım yapmak istiyor o kadar.