Her ne kadar Türkiye yıllardır yarışmaya katılmasa da Eurovision uluslararası alanda düzenlenen en büyük şarkı yarışmalarından biri. 1956 yılında başlayan serüven geçen sene Kiev’de Portekiz temsilcisi Salvador Sobral’ın kazanması ile devam etti. Yıllardır final biletini rahatça kazanamayan, finale yükselse de iyi bir sıralama elde edemeyen Portekiz ilk ev sahipliği için 2018’de kolları sıvadı ve tam tamına 20 Milyon Euro bütçe ile son yıllardaki en ucuz organizasyonlardan birini düzenledi. Yarışmayı dünyanın çeşitli yerlerinden milyonlarca kişi izledi. Özellikle mayıs ayında yarışmanın sıkı takipçileri vasıtasıyla gerek ülkemizde gerek ise dünyada Twitter üzerinde en çok konuşulan konu oldu. Zaten nasıl olmasın? Destan gibi bir yıldı. Eurovision tarihi bunca yıllık tarihine tarih ekledi! Gelin hep beraber Lizbon nasıldı, bakalım.
Yılın belki de en karakteristik özelliklerini belirleyen maddenin içindeyiz şu anda. Postcardlar ve sahnenin tasarımı gibi teknik detaylar ile içli dışlıdır bu madde. Eurovision her ne kadar bir şarkı yarışması olsa da gelişen teknoloji ve maddi imkanlar ile seyircinin talebi görsel tatmini de bir o kadar önemli kılıyor. Genellikle ülkeler yılın temasına kendi kültüründen nüanslar ekler. Örneğin Portekiz denizcilik alanında derin bir geçmişi olduğu için bu bağlamdaki renkleri, grafikleri ve sloganı seçti. 2006 Yunanistan’dan sonra deniz temasını görmek bence güzeldi. Logo olarak deniz kabuğu ve birbirinden renkli mercanların seçilmiş olması, sloganın da “All Aboard” olarak belirlenmesi gayet makuldü. Açık renk tonlarını görmek de diğer senelerdeki ağır havanın aksine bence güneye indiğimizin de bir işareti oldu.
Bu seneki deniz temasına uygun olması adına iç içe geçen çemberlerden oluşan ve güya dalga hissiyatını vermek isteyen, LED ekranların olmadığı bir sahne kurdu Lizbon yetkilileri. Her sene değişebiliyor bu tercih ama sürekli LED ekranlar görmek de bence bir yere kadar… Yarışmanın eğlence/gösteri kısmını gerçekten seviyorum ve önemsiyorum ama bazen asıl noktayı kaçırmamak ve de “Bakın bu haliyle de gayet kaliteli işler çıkıyor” demek adına ben 2018 sahnesini gayet beğendim. Zaten talepler doğrultusunda görsel efekt kullanmaktan kaçınmadı Portekiz yetkilileri. Hem de pyro gibi ellerinde bir enstrüman varken öldürünceye kadar da kullandırttılar. İki yanından köprüyle ön bölmeye bağlanan, arkasında bolca led ışığın olduğu geniş elips bir sahne ağırladı bizleri. Ancak ne yazık ki kamera açıları sahnenin büyüsünü bana tam olarak hissettiremedi. Geçişlerin aniliğinin kurguyu çok bozduğunu düşünmekteyim. 2016 İsveç’ten sonra bu konuda tatmin olmak zor olsa da özellikle arenadaki geniş çekimlerde yapılan uzun süreli pozlamalar sanatçıyı ve sahneyi gösteriden oldukça koparıyordu.
Bu yılın en ama en çok sevdiğim bölümüne geldik! Postcardların amacı hem temsilcinin sahnesi hazırlanırken 40-45 saniye kadar vakit kazanmak hem de ülkenin kendini tanıtabileceği bir alan oluşturmak ya da temsilcinin 3 dakikalık performansına ek olarak seyirciyle bağ kurabileceği bir alan daha oluşturmaktır. Portekiz ise inanılmaz derecede güzel bir ülke tanıtımı gerçekleştirdi postcardlar vesilesiyle. Her ülkenin sanatçısı önce bir kapıdan giriyor ve kendisini Portekiz’in bir yerinde buluyor. Ardından bulunduğu mekânı veya kültürünü keşfetmeye başlıyor. Sahneler o kadar sıcak, duygusal ve dolu doluydu ki her yenisini izlediğimde “Lizbon’a uçak biletleri ne kadardı ya?” diye sorguluyordum. En sonda ise sahnedeki ülkenin bayrak renklerine uygun mercan görüntüleri eşliğinde performanslarına başlıyordu sanatçılar. Bu kesitlerin hepsine Youtube’taki Eurovision.tv kanalından ulaşabilirsiniz.
Tıpkı 2015’te olduğu gibi bu sene de 4 kadın sahnedeydi. Bir Petra Mede olamasa da Filomena Cautela (en sağda) gerçekten güzel bir performans sergiledi. Hatta yükün çoğunluğu ondaydı bile diyebiliriz. Bence Sílvia Alberto’ya (soldan ikinci) hiç de gerek yoktu, üçü gayet koca yarışmayı idare edebilirlerdi. Çoğunlukla Green-Room’da vakit geçirip temsilcilerle keyifli dakikalar geçirdi Sevgili Filomena. Genel olarak espriler kahkaha attırmasa da yerinde ve anlamlıydılar diye düşünüyorum. Hele de 2017 Kiev erkek sunucularından sonra bal şerbet gibi geldiler.
Yıl içerisinde şarkılar açıklanmaya başladıkça herkes hemen hemen şunları söylüyordu: “Tam olarak birincim yok, çok ortada bir sene”. Gerçekten de yarışma öncesi provalar başlamadan önce herkesin kafası biraz karışıktı. Ne zamanki sahne gösterilerini izledik ve press yorumlarını dinledik işte o zaman favoriler baş göstermeye başladı. Örneğin İrlanda ve Kıbrıs başta rağbet görmeyen ülkelerken sonrasında inanılmaz övgüler aldı, hatta temsilci Eleni’yi sosyal medya kraliçesi yapıp yarışmada ikinciliğe kadar taşıdı bu durum. Eurovision’un en sevdiğim özelliği de her sene birbirinden farklı tarzlarda şarkının rekabet ediyor oluşu. Hepsine her sene ulaşabiliyorsunuz, her tadı her sene farklı nüanslarla yakalayabiliyorsunuz. İster tempolu bir şarkı, ister bir balad, ister country, ister opera, ister grup, ister solo, isterseniz bir hard-rock… 2017’nin üstünde, 2016’nın altında olan bir kalite skalasına sokabiliriz bu seneyi.
Yazımın başında söylediğim gibi Portekiz çok düşük bütçe ile bir organizasyon düzenlediği için maalesef bu ekstra gösterilere fazla bütçe ayırmadı. Bu sebeple de yerel kalan ve o kadar da herkese hitap etmeyen klişe ve banel gösteriler izledik. Bence Eurovision’un oldukça önemli bir parçası olan bu gösterilere ehemmiyet vermemek üzücü. Yine de ülkesine zaferi getiren Salvador’un performansını beğendim.
“Eurovision Song Contest” adlı youtube kanalında birbirinden güzel resmi videolara ulaşabilirsiniz. Son 3 yıldır inanılmaz derece yarışmaya dönük paylaşımlarda bulunuyorlar. Özellikle bu sene üstüne daha çok düştüklerini ve kitle ile etkileşime girebilmek adına daha kaliteli videolar yaptıklarını düşünmekteyim. Yarışma öncesi ve sonrası her detay ile ilgili bilgilendirici videolardan tutun da röportajlara, provalara ve performanslara kadar Eurovision hakkında her şeye ulaşabilirsiniz.
1. Yarı Final Tabusu
Yıllardır değişmeyen bir gerçek var: Ukrayna, Romanya, Azerbeycan ve Rusya’nın asla yarı finalde elenmemesi. Bilin bakalım ne oldu? Bu sene aralarından Ukrayna’nın sıyrılması haricinde bu muhteşem üçlüyü kaybettik! Değişen oylama sistemi ve yarışma içerisindeki dengeler artık hiçbir şeyin kalıcı olmayacağının bir ön gösterimiydi adeta. Ukrayna’ya yalnız kaldığı bu zorlu zafer yolculuğunda başarılar dileriz.
2. Birleşik Krallık’ın Olaylı Performansı
Gerçekten yılın en bomba anını o anda kaçırsam da olay aynı şu şekilde cereyan etmiş: Birleşik Krallık temsilcisi SuRie sahnede şarkısını söylemekteyken bir anda sahneye atılan yabancı: “Basının Nazisi İngiltere, bizi özgür bırak!” diye haykırdı. O anda SuRie tüm sakinliğini koruyarak 10 saniyelik bir aranın ardından güvenlik güçlerinin müdahalesiyle mikrofonuna kavuştu ve kaldığı yerden daha büyük azimle şarkısını söylemeye devam etti. Eurovision yetkilileri dilerse bir kez daha sahneye çıkabileceğini teklif etse de kendi performansından memnun olduğunu dile getirdi ve tarih sahasında yerini aldı.
3. Oylama
2016 yılında Avrupa Yayın Birliği (EBU) Eurovision’un oylama sistemini değiştirdi. Yeni sisteme göre artık ülkelerin verdiği jüri puanları ve onların üstüne eklenen halk oylaması var. Sistem daha şeffaf bir oylama sistemi gerçekleşmesi için bu şekilde kuruldu. Ancak ortaya çıkan oylamayı incelerseniz ülkelerin verdiği jüri oylarının halk oylamasıyla organik bir bağlantısının olmadığını net bir şekilde görebilirsiniz. Canlı yayın sırasında fanların hepsi ecel terleri döktü zira gelmiş geçmiş en ilginç oy dağılımlarını görerek aslında şunu anladık: “Eurovision’da her şeyin ama her şeyin olması mümkün.”
4. İsrail’in Politik Tavrı
İsrail kazandı, iyi hoş. Ancak şarkıcı Netta’nın zafer konuşmasında “Next time in Jeruselam” demesi ve İsrail Başbakanı Netanyahu’nun da bunu destekler nitelikte anında attığı tweet ipleri gerdi. Çünkü İsrail uzun yıllardır Filistin ile savaş halinde ve Kudüs topraklarının birçok kısmını işgal etmiş durumda. Yarışmayı Kudüs’te düzenlemeye kalkması ve ülkelerin katılması demek işgalin uluslararası düzeyde kabul görmesi anlamına gelecek. Birçok ülkenin Eurovision fan klübü ve hatta ülke delegasyonlarının bir kısmı daha o geceden beri tepkilerini dile getiriyorlar. Bazı Avrupa ülkelerinde de milletvekillerinin boykot çağrıları halk tarafından ilgi gördü. Yine de önümüzdeki aylarda bizleri neler bekliyor hep beraber göreceğiz. Ayrıca kritik bir teori var, izniniz ile paylaşayım: İsrail 1979 ve 1999 yıllarında Eurovision’a ev sahipliği yapmıştır. Hatta kendi ülkelerinde yarışmayı kazanmalarına rağmen 2000 yılında ev sahipliğini istemediler. Şimdi 2019’da, yani 20 yıl aradan sonra tekrar bu geleneğini sürdürecek. Yorum size ait.
5.Salvador’un “Rezalet” Yorumu
Ne yalan söyleyeyim gecenin en içimin yağlarını eriten sahnesiydi. Salvador Sobral verdiği bir röportajda şöyle diyor: “İsrail’in şarkısını dinledim ve rezaletti”. Keşke sadece bu yorumuyla kalsa; hemen hemen her konuşmasında ‘fast-food music’ olarak nitelendirdiği şarkıları kınayıp aşağılamaktaydı. Tamam kendi sanatını övebilirsin ama senden olmayan hepsini linç etmek asla bir sanatçıya yakışan bir durum değil. Ve o gece rezalet dediği şarkının sahibine birincilik ödülünü işte bu şekilde verdi.
…………
Eurovision benim çocukluk tutkum; 2008 yılından beri sıkı bir şekilde takip ettiğim, beraber büyüdüğüm bir yarışma. Farklı kültürleri tanımak ve onlarla bu organizasyonun sunduğu araçlar vasıtasıyla etkileşim haline girmek beni en mutlu eden şey. Kirli siyasetlerin veya polemiklerin değil, müziğin birleştirici gücü umarım ulaşabileceğimiz en güzel nokta olur.