İnsanın hayatında bazı fotoğraflar vardır, baktıklarında sadece geçmişte zamanı dondurma eyleminden daha çok şey ifade eden fotoğraflar.
Yukarıda gördüğünüz fotoğraf da benim için sadece zamanın dondurulmasıyla ortaya çıkmış bir fotoğraf olmasından çok, en başta Çerkes sürgününü, derin yaraları, acıları ve büyük kayıpları temsil ediyor.Bu ay yazımda sizlere kısaca Çerkesler kimdir?ve Çerkes Sürgünü nedir? Konularına değinmek istiyorum.
Çoğu kimse “Çerkes” denilince Çerkes tavuğu, Çerkes halk oyunları, belki bir kısmı da Çerkes Ethem ve Şeyh Şamil’i anımsayabilir. Ama çoğu,onların toplumsal özellikleri hakkında yeterli bilgi sahibi değildir. Çerkesler, Kuzey Kafkasya’da, tarihi Çerkesya‘da (bugün ise Rusya‘ya bağlı Adıgey, Karaçay-Çerkes ve Kabardey-Balkar cumhuriyetlerinde) Kuzeybatı Kafkas dillerinin Adığe-Abhaz grubundan Çerkesçeyi konuşan yerliler ile Çerkes Sürgünü‘nde Çarlık Rusyası döneminde Kafkasya‘dan Osmanlı İmparatorluğu topraklarına sürülen ve bugün Türkiye, Ürdün, Suriye ve Filistin gibi ülkelerde yaşayan Kuzey Kafkas halkıdır.Kendilerine ait bayrakları, dilleri bulunmaktadır.Toprak?
Çerkes sürgününün tarihi seyri 21 Mayıs 1864’de başlar. Bu tarih 300 yıl süren Kafkas – Rus Savaşlarının bitmesi ve Kuzey Kafkas halklarının sürgüne zorlanmasının başlangıç noktasıdır. Bu tarihten sonra Çerkes toplulukları çeşitli ülkelere dağılmışlardır. Sürgün süreci boyunca birçok insan hayatını kaybetmiş, sürüldükleri topraklarda ise hastalık, açlık ve yoksulluk gibi problemlerle karşı karşıya kalmışlardır.
Çerkesler, 154 yıl önce 21 Mayıs 1864’te Rusya tarafından büyük sürgünle soykırıma maruz bırakıldı. Bu nedenle 21 Mayıs dünyanın farklı ülkelerine ve kentlerine yayılmış olan Çerkesler için unutulmaz bir gündür. Yaklaşık 1milyon 500 bin insan öz vatanını terk etti. 500 bin civarında insan da sürgün yolculuğunda ve ilk yerleştikleri bölgelerde hayatını kaybetti.
Çerkes Sürgünü, 19. yüzyılda, özellikle 1864 yılında yoğunlaşmak ve başta Adığeler ve Abhazlar olmak üzere, Kuzey Kafkasya halklarının Osmanlı topraklarına yönelik zorunlu göçleri. Bu olay sonunda bir milyonun üzerinde bir nüfus Osmanlı topraklarına yerleşmiştir.
1864 yılındaki Çerkes Sürgününden 65 yıl sonra, 1929 baharında Adigey’e bilimsel çalışma üzerine giden Gürcü tarihçi Simon Canaşia bölgede karşılaştığı 91 yaşında bir ihtiyar o günleri şöyle anlatmıştır:
Deniz kenarında yedi yıl boyunca atılmış insan kemikleri vardı. Kargalar erkek sakallarından ve kadın saçlarından yuvalarını kurarlardı. Deniz yedi yıl boyunca karpuz gibi insan kafataslarını atıyordu. Benim orada gördüklerimi düşmanımın bile görmesini istemem.
—Çerkes Sürgününe tanıklık eden yaşlı bir Çerkes,
Çerkes sürgünü sırasındaki Rus politikası, Çerkes nüfusu bir an önce Rusya sınırları dışına göndermek ve onlardan ebedi kurtulmak biçiminde uygulanmıştır. Karadeniz kıyısına yığılan sivil nüfus, nine ve dedelerce de doğrulandığı gibi, Rus askerlerinin süngü ve dipçik darbeleriyle de zorlanarak, bazı durumlarda oturmaya bile yer kalmayacak biçimde ve yığınlar halinde gemilere doldurulmuştur. Bu yüzden zayiat da büyük olmuştur.
Sürgün esnasında 40 kişilik teknelere bindirilen Çerkesler, dillerini bilmediği askerlere isimlerini veremedikleri için kardeşlerinden, eşlerinden, ailelerinden, akrabalarından ayrı düşmüşlerdir. Kardeşlerinden ayrı düşen bir Çerkes kızı, tekneye binmek istemez. Bütün çırpınışlarına rağmen kırkıncı kişi olarak tekneye bindirilir ve gözyaşları içinde geride kalanlara, yaşananlara şahit olan dolunayı göstererek şunları söyler: “Kardeşlerim, aya bakın çünkü ben nerede olursam olayım, ayın dolunay olduğu vakitlerde aya bakıyor olacağım.”
Osmanlı yönetimi ile koordineli olarak, Batum, Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun, Sinop, Kefken bölgelerinde göçmen kampları kurulmuştur. Bu yerler açlık ve salgın hastalıklar nedeniyle, kısa sürede ölüm kamplarına dönüşmüştür.
Şimdi lütfen fotoğrafa bir daha bakın ve bazı fotoğrafların sadece anı dondurmak eyleminden daha çok şey ifade ettiğini sizde göreceksiniz.
Çarlık Rusyası döneminde anayurtlarından çıkartılan Çerkeslerin, sürgününün 154. yılında acılarını paylaşıyor, ölenlere rahmet diliyorum.