Her gün kullandığımız ve sürekli olarak elden ele sirkülasyon ile dönen ve herkesin hayatını devam ettirebilmek için muhtaç olduğu 6 kağıt parçası… Evet, doğru tahmin ettiniz Türk Liralarından bahsediyorum. Peki her gün kullandığımız, tüm alım-satım işlemlerini yaptığımız bu kağıtların arka yüzlerindeki kişileri tanıyor muyuz? Birçok kişiye sorduğum zaman şöyle cevaplar alıyorum: İşte bir matematikçi vardı teorisi falan varmış, bir kadın vardı ama neci bilmem… Bence bu ifadelerden kurtulup kültürümüzde ciddi yere sahip olan bu değerli 6 ismi biraz yakından tanımanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Bu sebeple hepsinin hayatını ve yaptıkları çalışmaları kısa kısa sizlere aktarmak istiyorum.
Ordinaryüs Profesör Doktor Aydın Sayılı:
2 Mayıs 1913’te İstanbul’da dünyaya geldi. Babasının İran’da görev yapması nedeniyle çocukluğunun bir kısmı İran’da geçti. İlköğrenimini İstanbul’da orta öğrenimini Ankara’da tamamladı. 1933 yılında Ankara Erkek Lisesi’ndeki mezuniyet sınavları sırasında sınav heyeti içinde Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk de yer alıyordu. Cumhurbaşkanı, gösterdiği üstün başarı üzerine bu öğrenci ile ilgilenilmesini istemişti. Millî Eğitim Bakanı Reşit Galip Bey, kendisini bilim tarihi ile ilgilenmeye yönlendirdi. Liseyi bitirdiği yıl, Millî Eğitim Bakanlığı’nın yurtdışına öğrenci göndermek için açtığı sınavı kazandı ve Harvard Üniversitesi’nde bilim tarihi okumak üzere Amerika Birleşik Devletleri’ne gönderildi. George Sarton onun yetişmesinde çok etkili oldu. 1942 yılında George Sarton’un yönettiği “İslam Dünyasında Bilim Kurumları” başlıklı tezi ile Harvard Üniversitesi’nden doktora derecesi aldı. Bu doktora, dünyada bilim tarihi alanında verilen ilk doktora derecesi olarak bilinir.
Dr. Aydın Sayılı, 1943 yılında, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Kürsüsü ’ne “İlmi yardımcı” olarak tayin edildi. 1946 yılı sonunda adı geçen fakültenin Felsefe Kürsüsü ‘ne “Bilim Tarihi Doçenti” olarak atandı. 1952 yılında “Bilim Tarihi Profesörlüğü ”ne yükseldi ve aynı yıl Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde kurulan Bilim Tarihi Kürsüsü ‘ne başkan olarak atandı. 1958 yılında Ordinaryüs Profesörlüğe yükseldi. 1974 yılında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü Başkanlığına seçilen Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı, bu görevini 1983 yılı başında yaş haddi nedeniyle emekli oluncaya dek kesintisiz sürdürdü. Emekli Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı 1984 yılında kurulan Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi’ne başkan olarak atandı. Bu son görevini de tam bir liyakatle yapmaktayken 16 Eylül 1993 tarihinde yaş haddi nedeniyle emekli oldu. Bilimle uğraşmayı bir yaşam biçimi olarak seçen bu değerli, özverili bilim adamı; son yıllarında böbrek, kalp ve cilt rahatsızlıklarıyla uğraşmak zorunda kalmış, henüz bir aylık olan emeklilik hayatına intibak ediyorken 15 Ekim 1993 Cuma günü öğleden evvel saat 10.30 sularında evinin önündeki sokakta geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etti.
Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı, ömrünün büyük bölümünü bilim tarihi çalışmalarına bilinçle ayıran, bu uğraşısından derin bir zevk duyan, bilim tarihine ilişkin birçok önemli katkı ile ülkesinde ve uluslararası bilim ortamında haklı bir saygınlık kazanmış bir kişiliktir. O, anadili olan Türkçe dışında İngilizce, Fransızca, Almanca, Farsça ve Arapça dillerini de çok iyi bildiğinden, kaynak yayınları kavramakta ve yorumlamakta üstün bir performans gösterdi. Aydın Sayılı’nın Türkçe ve yabancı dillerdeki çok sayıda bilimsel yayını (kitap, makale, bildiri) bilim tarihi dalında kendisine uluslararası ün ve saygınlık kazandırmıştı. Nitekim Harvard Üniversitesi’ne, State University of New York’a ve Beyrut Amerikan Üniversitesi’ne bilim tarihi dersi vermek üzere davetler aldı ise de Ankara’daki görev ve sorumlulukları nedeniyle bunları kabul etmeyi uygun bulmadı. Kişiliği ve etkinlikleri ile yalnız ülkemizde değil, çağdaş ileri ülkelerde de kalıcı bir saygınlığı hak etmişti. Nitekim çeşitli tarihlerde birçok kez ödüllendirildi.
1 Ocak 2009’dan itibaren dolaşıma girmiş olan ₺5 banknotlarının arka yüzünde, Aydın Sayılı’nın bir portresi yer almaktadır. Portre, İslam Tarihi Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi tarafından sağlandı. Portrenin sol tarafındaki alanda DNA ve atom sembolleri, güneş sistemi ve el figürleri bulunmaktadır.
Ordinaryüs Profesör Doktor Cahit Arf:
Cahit Arf, 1910 – 1997 yılları arasında yaşamış, dünyaca ünlü matematikçi. Cisimlerin kuadratik formlarının sınıflandırılmasında ortaya çıkan ve kendi adıyla anılan “Arf Sabiti “, “Arf Halkaları” ve “Arf Kapanışları” gibi terimleri bularak, matematik ve bilim dünyasına önemli katkılarda bulundu. Alman matematikçi Helmut Hesse ile birlikte, Hesse-Arf Kuramı’nı geliştirdi.
Yüksek öğrenimini Fransa’da, Ecole Normale Superieure’de 1932′de tamamladı. Bir süre Galatasaray Lisesi’nde matematik öğretmenliği yaptıktan sonra İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde doçent adayı olarak çalıştı. Doktorasını yapmak için Almanya’ya gitti. 1938 yılında Göttingen Üniversitesi’nde doktorasını bitirdi.
Türkiye’ye döndüğünde İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde profesör ve Ordinaryüs profesörlüğe yükseldi ve 1962 yılına kadar çalıştı. Daha sonra Robert Koleji’nde matematik dersleri vermeye başladı. 1964 yılında Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) ilk bilim kurulu başkanı oldu.
Daha sonra gittiği Amerika Birleşik Devletleri’nde araştırma ve incelemelerde bulundu; Kaliforniya Üniversitesi’nde konuk öğretim üyesi olarak görev yaptı. Türkiye’de yaşamak istemesi üzerine kendi isteğiyle 1967 yılında Türkiye’ye döndü. Döndükten kısa bir süre sonra Kanada ve Amerika’daki üniversitelerden konuk öğretim üyesi olarak teklifler aldı. Ancak kendisi bu tekliflere cevap veremeden Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden gelen telefon bu üniversiteye atandığını ve uçak biletinin yolda olduğunu söylüyordu ve artık Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde göreve başlamıştı. 1980 yılında emekli oldu. Emekliye ayrıldıktan sonra TÜBİTAK’ın geliştirilmesinde çok emeği geçti ve TÜBİTAK’a bağlı Gebze Araştırma Merkezi’nde görev aldı. 1983-1989 yılları arasında Türk Matematik Derneği başkanlığını yaptı. Cahit Arf, 1997 yılının aralık ayında ağır bir kalp hastalığı nedeni ile vefat etti.
1 Ocak 2009’dan itibaren dolaşıma girmiş olan ₺10 banknotlarının arka yüzünde, Cahit Arf’ın bir portresi yer almaktadır
Mimar Kemaleddin:
Mimar Kemaleddin Bey, 1870’te İstanbul’da doğdu. Tam adı Ahmet Kemaleddin’dir. Milli Mimari akımının öncüsü kabul edilen Kemaleddin Bey,1875’te İbrahim Ağa Mektebinde ilköğrenimini tamamladıktan sonra babasının görevi nedeniyle gittikleri Girit’te ortaöğrenimine başladı ve nihayet İstanbul’da bitirdi. Mühendisliğe ilgi duyması nedeniyle, bugünkü İstanbul Teknik Üniversitesi’nin temeli kabul edilen Hendese-i Mülkiye Mektebi’ne girdi.
Mühendislik eğitimini birincilikle tamamladığı 1891’de, aynı okulda öğretim görevlisi olarak bulunan Alman akademisyen Jachmund’un asistanlığına atandı. Bu görevi dört yıl yürüten Mimar Kemaleddin, bu arada okul dışında özel bürosunu açarak ilk eserlerini tasarlamaya başladı. 1895’te mimarlık eğitimini geliştirmesi amacıyla hocası Jachmund’un desteğiyle ve devlet bursuyla Almanya’ya gönderildi ve Berlin’deki Charlottenburg Teknische Hochschule’ye iki yıl devam etti. Daha sonra iki buçuk yıl da çeşitli mimarlık bürolarında çalışarak deneyim kazandı.
1900’de İstanbul’a döndü ve öğretim üyeliğine tekrar başladı. Hocası August Jachmund’un Türkiye’den ayrılmasının ardından, onun verdiği mimarlık derslerini üstlendi. 1909 yılında Evkaf Nezareti’nin başına atanan Kemaleddin Bey, burada görevli olduğu yıllarda önemli eski yapılarının onarımlarını, beş yeni Vakıf Han, birçok türbe ve cami yaptı. Osmanlı Mimar ve Mühendis Cemiyeti’nin kurucularındandır. “Şark Demiryolları Şirketi” adına dört tren istasyonu tasarladı. (Filibe Garı, Sofya Garı, Selanik ve Edirne Garları) 57 yıllık yaşamına sığdırdığı yüzlere varan önemli mimari yapıtın yanı sıra, çok sayıda Osmanlı anıt yapısını ilk kez bilimsel bir yaklaşımla restore ederek ülkemizdeki restorasyon çalışmalarına öncülük etti.
1919 yılında İngiliz yönetimine geçen Kudüs’te Mescid-i Aksa’nın onarımı için Kudüs müftüsü tarafından Kudüs’e çağrıldı. Çağrıyı kabul eden Kemalettin Bey, Mescid-i Aksa Camii’nin onarımında gösterdiği başarıdan dolayı, İngiliz Kraliyet Mimarlar Akademisi’ne (RIBA) şeref üyesi olarak seçildi.
1925’in yaz aylarında Ankara Palas’ın yapımının tamamlanması için Kudüs’ten çağırıldı, Başkent Ankara’da başka birçok yapıya da imza atan Mimar Kemaleddin, 13 Temmuz 1927 tarihinde Ankara Palas şantiyesinde kaldığı odada geçirdiği beyin kanaması sonucu 57 yaşında vefat etti. Mezarı İstanbul’da Bayezid Camii bahçesindedir.
1 Ocak 2009’dan itibaren dolaşıma girmiş olan ₺20 Türk Lirası banknotlarının arka yüzünde, Mimar Kemaleddin’in bir portresi ile başlıca yapıtlarından biri olan “Gazi Üniversitesi Rektörlük Binası” yer almaktadır.
Fatma Aliye Topuz:
Fatma Aliye Hanım Türk ve İslam edebiyatının ilk kadın romancısı olarak tanınır. Zafer Hanım’ın 1877 yılında yayımladığı Aşk-ı Vatan adlı bir romanı mevcut olsa da yazarın tek romanı olduğu için Zafer Hanım değil, beş roman yayımlayan Fatma Aliye Hanım ilk kadın romancı unvanını almıştır.
9 Ekim 1862’de İstanbul’da doğdu. Tarihçi Ahmed Cevdet Paşa’nın kızıdır. Kendisine özel bir eğitim verilmese de Fransızca merakının ortaya çıkması üzerine ders alarak bu dili çok iyi düzeyde öğrendi. Fatma Aliye Hanım, 17 yaşında iken 1877-78 Osmanlı Rus harbindeki Plevne Savunması ile ünlü Gazi Osman Paşa’nın yeğeni Kolağası Faik Bey ile evlendi ve dört kızı oldu.
Edebi yaşantısı 1889 yılında Georges Ohnet’in Volonté adlı romanını Meram adıyla çevirmesi ile başladı. Bu romanı Bir Hanım imzasıyla yayımlamıştır. Bu başarısıyla babasının dikkatini çeken Fatma Aliye Hanım, kendisinden ders almaya, fikir tartışmaları yapma olanağına kavuşmuştu. “Bir Hanım”‘ın gösterdiği çabalar, ünlü yazar Ahmed Mithat Efendi tarafından Tercüman-ı Hakikat gazetesinde övüldü ve yazar kendisini manevi kızı kabul etti. Fatma Aliye Hanım, bu ilk çevirisinden sonraki çevirilerinde Mütercime-i Meram takma adını kullandı.
1891 yılında Ahmet Mithat Efendi ile birlikte Hayal ve Hakikat adlı romanı yazdı. Romanın kadın ağzından olan kısmı Fatma Aliye Hanım’ın, erkek ağzından olan kısmı Ahmet Mithat Efendi’nin kaleminden çıkmıştı. Eser, Bir kadın ve Ahmet Mithat imzasıyla yayımlandı. Bu romandan sonra ikili uzun süre mektuplaşmış ve bu mektupları Tercüman-ı Hakikat Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Fatma Aliye Hanım, 1892 yılında Muhadarat adlı ilk romanını kendi adıyla yayımladı. Bu romanında bir kadının ilk aşkını unutamayacağı inancını çürütmeye çalıştı. 1899 yılında yayımlanan Udi adlı romanında görevi üzerine gittiği Halep’te yaşamına tanık olduğu bir kadın Udiyi anlattı. Bu kitapta mutsuz bir evlilik yapan Bedia’nın hikâyesini dönemine göre çok yalın bir dille anlatmıştır. Reşat Nuri Güntekin, edebiyata ilgisini güçlendiren yapıtlar arasında lalasından dinlediği romanlardan sonra Fatma Aliye Hanım’ın Udi romanını sayar. Eserlerinde kadın gözüyle evlilik, eşler arasındaki uyum, aşk ve sevgi kavramı, birbirini tanıyarak evlenmenin önemi gibi mühim konuları işleyen Fatma Aliye Hanım’ın diğer romanları Ref’et, Enin, Levayih-i Hayat adlarını taşır. Yazar romanlarında bireyleşme çabasında olan, çalışan, para kazanan, erkeğe ihtiyaç duymayan kadın kahramanlar yaratır.
Fatma Aliye Hanım, edebi eserlerinin yanı sıra kadın sorunları ile ilgili de eser vermişti. Kadınlara Mahsus Gazete ‘de kadın sorunlarına ilişkin makaleler yazdı ve muhafazakâr görüşlerden kopmadan kadın haklarını savundu. 1892’de yayımlanan Nisvan-ı İslam adlı kitabında Avrupalı kadınlara İslam’da kadının durumunu anlattı. Romanlarında daha modern kadın kahramanlar yaratan yazar, bu kitapta, makalelerinde olduğu gibi, eski gelenekleri savunmuştur. 1893 yılında Ahmet Mithat Efendi tarafından yazılan Bir Osmanlı Kadın Yazarın Doğuşu (Bir Muharrire-i Osmaniye’nin Neşeti) adlı kitap ününü arttırdı. Bu kitap Ahmet Mithat’ın Fatma Aliye’yi anlattığı yazıları ve Fatma Aliye’nin doğrudan kendisini anlattığı mektuplarından oluşmaktadır. Fatma Aliye mektuplarında bitmek tükenmez bilmeyen öğrenme coşkusunu anlatır.
1914 yılında yazdığı Ahmed Cevdet Paşa ve Zamanı son yapıtıdır. Bu romanında Meşrutiyet sonrası siyasal yaşamı ortaya koymayı amaçlamıştır. Resmi tarih tezlerine muhalefet ediyor olması, edebiyat dünyasından dışlanmasına yol açmıştır. Fatma Aliye Hanım, soyadı yasasından sonra Topuz soyadını aldı.
Fatma Aliye, 13 Temmuz 1936 tarihinde İstanbul’da vefat etti. Cenazesi Feriköy Mezarlığı’na gömüldü
1 Ocak 2009’dan itibaren dolaşıma girmiş olan ₺50 Türk Lirası banknotlarının arka yüzünde, Fatma Aliye’nin bir portresi yer almaktadır.
Buhûrîzâde Mustafa Itrî
Buharizade Mustafa, 17. yüzyıl bestecisi olarak yaşamıştır. İstanbul’da doğup yine doğduğu şehirde hayatını kaybeden Itri, her ne kadar besteci olarak bilinse de iyi bir edebiyatçı, hattat, çiçekçi ve meyvecidir.
Çağdaşlarının ölümüne tarih düşürmek amacıyla yazdığı şiirlerine bakılarak doğum tarihinin 1630-1640 olduğu düşünülmektedir. Şiirlerinde “Itri” mahlasını kullanması nedeniyle kendisini Itri olarak anılmaya başlanmıştır.
Itri: Itra mensup, Itır gibi kokan anlamına gelmektedir. Kendisinin çiçekçilik ve meyvecilik yaptığı ve bu yüzden “ıtri” mahlasını aldığı söylense de şiirlerinin ve müziğinin ne kadar etkili olduğunu bilincinde olduğu için insanlar üzerindeki kendi etkisine vurgu yapmak için bu mahlası seçtiği düşünülmektedir.
Hayatı boyunca beş padişah devri geçiren Itri, padişah IV. Mehmet’ten himaye ve itibar görmüş, aynı şekilde şiir ve müzik sevgisiyle dolu olan Kırım Hanı 1. Gazi Giray Han gibi bir devlet adamına da mazhar olmuştur. Padişaha yakınlığı nedeniyle sarayda esirciler kethüdası olmak istemiştir. Padişah onun bu isteğini yerine getirmiştir. Bazı kaynaklarda onun bu dileğinin, farklı yerlerden gelen eserlerden geldikleri yere ait müziklerini öğrenmek, müzik yeteneği olanları da eğitmek için olduğunu yazmaktadır. En nihayetinde Itri, aynı zamanda sarayda musiki dersleri de vermektedir. Enderun’da uzun yıllar müzik öğretmenliği ve hanendelikten sonra, -elli yaşlarında- emekli olup saraydan ayrılan Itri’nin müzikteki ünü Lale Devri’nde daha da artarak sürmüş, gerek şiirlerinde gerekse besteleri ile döneminden günümüze kadar pek çok sanatçıya ilham kaynağı olmuştur. 1712 yılında vefat eden Itri’nin mezarı Edirnekapı Şehitliğinde bulunmaktadır.
Bini aşkın eseri olmasına rağmen Itri’nin küçük formda (şarkı, türkü, köçekçe) gibi birçok eseri günümüze kadar gelememiştir. Ancak kırk kadar eseri günümüzde halen aynı formunda söylenmektedir. Dini musikinin çok önemli eserleri Itri’ye aittir. Bunlar arasında: Segâh Bayram Tekbiri, Segâh Salat-ı Ümmiye, Cuma Salatı, Rast Mevlevi “Na’t-ı Mevlana” bütün İslam Dünyasında meşhurdur. Ülkemizin teklifi üzerine, 2012’de Paris’te yapılan UNESCO’nun 36.Genel Konferansında bestekar Buhurizade Mustafa Itri’nin ölümünün 300. Yılı olarak anma programına alınarak, 2012 “Itri Yılı” olarak kabul edilmiştir.
1 Ocak 2009’dan itibaren dolaşıma girmiş olan ₺100 Türk Lirası banknotlarının arka yüzünde, Itri’nin bir portresi yer almaktadır.
Yunus Emre:
Hayatı hakkında çok az şey bilinen Yunus Emre, hayatını Anadolu yöresinde sürdürmüş en büyük Türk ozanlarından biridir. Kendisi, 13. ve 14. yüzyıllarda yaşamış olsa da günümüzde şiirleri hemen hemen herkes tarafından bilinmekte ve sevilmektedir. Hayatı hakkında çok fazla bilgiye ulaşılmayan Yunus Emre, Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmaya ve Anadolu Türk Beyliklerinin kurulmaya başladığı dönemden, Osmanlı Beyliğinin kurulmasına kadar geçen sürede yaşamış bir halk şairidir.
Onun yaşadığı yıllarda Anadolu’da Moğol istilasının etkisiyle iç kavgalar, siyasi zayıflık, kıtlık, kuraklık gibi çok zor günler yaşanmaktaydı. Yunus Emre, mezhep ve din ayrılıklarının da olduğu böyle bir dönemde Allah sevgisini, din ve güzel ahlakla ilgili düşüncelerini yaymaya çalışarak Türk – İslam birliğinin kurulmasında büyük bir rol üstlenmiştir.
Yunus Emre, hayatı boyunca pek çok şiir yazmış olsa da yalnızca iki adet eser ortaya koymuştur. Eserleri kapsamlı olup, derlemeler şeklinde oluşturulmuştur. Yunus Emre’nin en önemli özelliği, şiirlerini halk dili ile yazmış olmasıdır. Bu nedenle gerek yaşadığı devirde gerekse günümüzde, şiirleri rahatlıkla anlaşılabilmektedir. Yaşamının büyük bir kısmını dergâhta geçirmesi ve dervişliğe ulaşmak için harcadığı çabaların da etkisiyle, şiirlerinin çok büyük bir kısmının konusu tasavvuftur. Şiirlerinde Allah’a olan sevgisini anlatmıştır. En güzel ve en çok bilinen örneği de “Bana seni gerek seni” şiiridir.
Hayatını, tasavvuf yolunda şekillendirmiş olan halk ozanı Yunus Emre’nin yaşamı boyunca hazırladığı iki eserden birisi Divan diğeri de Risalet-ün Nushiyye’dir. Divan adlı eserinde, yazdığı tüm şiirleri derlemiştir. Risalet-ün Nushiyye ise düz yazı ve şiirlerden oluşmaktadır. Okuyan kişilere öğüt verme amacı güdülmekte olup, tasavvufa ait, sabır, hoşgörü gibi kavramların güzelliği anlatılırken; cimrilik, kin, nefret gibi duyguların da ne kadar kötü olduğu üzerinde durulmuştur.
Yunus Emre’nin şiirlerinin büyük bir kısmı, hece ölçüsü ile yazılmıştır. Pek çok halk şairi gibi Yunus Emre de asıl ölçüyü hece ölçüsü olarak görmüştür. Bu yönü ile yaşadığı dönemdeki şairlerden ayrılmaktadır. Risalet-ün Nushiyye eserinde ise; bir istisna yaparak şiirlerini aruz ölçüsü ile yazmış ve aruz ölçüsünde de ne kadar başarılı olduğunu net bir şekilde göstermiştir.
Bir halk rivayetine göre Yunus 3000 şiir söylemiş, daha sonra Molla Kasım adlı bir zâhid bunları şeriata aykırı bularak 1000 tanesini yakmış, 1000 tanesini suya atmış, kalan 1000 şiiri okurken, “Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme/Seni sîgaya çeken bir Molla Kasım gelir” beytine rastlayınca pişman olup tövbe etmiş ve Yunus’un veliliğine inanmıştır. Bu inanışa göre yakılan şiirler gökte melekler, suya atılanlar balıklar, kalan şiirler de insanlar tarafından okunmaktadır. Yunus Emre’nin 417 şiirinden 138’i aruz, diğerleri hece vezniyle yazılmıştır.
Ölümü ve mezarı ile alakalı birçok farklı iddia olsa da en eski kaynaklara göre 1307-1308 yıllarında vefat ettiği düşünülmektedir. Mezarı Eskişehir’in Sivrihisar İlçesinin Sarıköy Beldesi’nde olduğu en çok kabul gören düşüncedir.
1 Ocak 2009’dan itibaren dolaşıma girmiş olan ₺200 Türk Lirası banknotlarının arka yüzünde, Yunus Emre’nin bir portresi yer almaktadır
*Tüm paralarımızın ön kısmında yer alan Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı ve minnetle anıyoruz*
Kaynakça: