Yıllar yılı kovalıyor, hayaller ortaklıkları, idealler ise arkadaşlıkları getiriyor. Düşlenmiş işler somutlaşıyor. Sonunda kendi yuvamızda kelam edebildiğimiz günleri görüyoruz. Çok iyi hatırlıyorum. Lise yıllarımın ortalarında internet üzerindeki bir gençlik gazetesinde yazı yazmıştım. Fazla değil, iki ya da üç içerik üretip kendi nezdimde okuyucularla buluşmuştum. Aldığım o haz, lise yıllığıma da “En çok kullandığı söz: Yazımı okur musun?” diye yansımıştı. O gün başka bir grubun parçasıydım, Tünel Gazetesi’nin. Onlara ve Çağla’ya yeniden teşekkür ediyorum. Sayelerinde bugüne dek birçok gece, zihnimde bir ninni gibi dolaşan o soru oluştu. Acaba gün gelir de kendi arkadaşlarımızla bir yayın oluşturur muyuz? Oluşturduk. Proje Koordinatörü Furkan Çankırı, yardımcısı Şule Çetin ve tüm SİMURG ailesine teşekkür ediyorum. Artık ninnilerle uyumanın değil, uyanıp paylaşmanın zamanı! Zümrüdüanka Dergisi hepimiz adına hayırlı olsun.
Bu çatı altında yazdığım sürece elimden geldiğince Simurg’un sesi olmaya çalışacağım. Ne siyaset ne din, olabildiğince toplumsal farkındalık ve kişisel gelişim üzerine odaklanacağım. Ancak size bu yazımda hikayemizi anlatmak istiyorum. Simurg nasıl kuruldu? Temelleri nereden geliyor? Ve hayatımın çoğunluğunu kaplayan bu koca aile nasıl oluştu? Sizinle paylaşmak istiyorum.
2011 yılının sonbaharı benim için gerçekten çok büyük bir buhrandı. Şu anki halime ne kadar uzak olabileceksem o kadar uzaktaydım. Beni kendime getiren yol ise kendimi keşfetmeye çalışmak oldu. Çünkü dünya ile organik bağlarımın zayıf olduğunu hissediyordum. Bunu aşabilmek için, bağ kurabilmek için, nasıl biri olduğumu anlamam gerekiyordu. Ben de bu doğrultuda ilk adımımı attım ve bir amaca sahip projelere katılarak alabildiklerim ile verebildiklerimi gözlemlemeye başladım. Zamanla gözlem kalitem arttığı gibi ne almayı sevdiğimi ve neyi paylaşmaya tutkum olduğunu da anlamaya başladım. Küçük de olsa bir insanın hayatına dokunabilme hazzını keşfettim. Duru hedefleri ve toplumsal faydayı gözeten ideallere sahip insanlarla tanışmaya başladım. Onlarla birlikte hayallerimi gerçekleştirmeye başlamıştım. Bu aşamadan sonra biz ifadesine geçeceğim çünkü artık ben, parçası olduğum ekibin bir temsilcisiydim ve hayaller sadece bana değil ortaklarıma da aitti. Birbirimizin hayallerine iştah kabartıyorduk. Şunu fark ettik ki beraber başarmayı sevdiğimiz kadar beraber kaybetmeye de vardık. Anlayacağınız erken yaşta ekip kavramının kıymetini öğrenmek kısmet oldu. Eğer bir ekibiniz varsa başarılı olmak için ne yaptığınızın çok da önemi olmuyor. Girişimcilik ekosisteminde hep derler. İyi ekip kötü fikri bile satar. Öyle bir ekip olduk ama fikrimizin de idealimizin de arkasındaydık. Bir yaz mevsiminde başka bir ekip ile birleşerek bir STK kurabilir miyiz acaba dedik. Ancak iletişim ve prensip uyuşmazlığından ilk denememizde başarısız olduk. Onlardan ayrılarak kendi ekibimizi büyütmek istedik. Sadece bir yıl sonrasında ise Simurg doğdu.
Doğumlar her zaman sancılıdır. İlk göz teması ne kadar sihirli olsa da o aşamaya gelmek hiç kolay değil. Güzel annelerimiz bunu çok daha duygusal olarak tecrübe ediyor. Biz ise Kuruluş Süreci dediğimiz bir dönemde tecrübe ettik. Bu sürecin başında “Kuruluş Kongresi”ni düzenlemeye karar vermiştik. Kuruluş demiştik çünkü ne adımız ne sözlerimiz belli idi. Tek bildiğimiz bir ekip olduğumuz ve bir çatı inşa etmek istediğimizdi. Nevşehir’de bir otelde toplanarak dört gün üç gece sabahtan akşama kadar tartıştık. Biz ne olacaktık? Adımız, vizyonumuz, misyonumuz, logomuz, üyelerimiz, kültürümüz… A’dan Z’ye tartışmaya çabaladık. İlk şeklimizi aldık. En azından hangi sıfatlarla hangi idealler için çalışacağımız belliydi. SİMURG Derneği olarak benliğini aşmış, sorgulayan, ideal sahibi, mücadeleci, uyumlu ve gerçekçi gençleri bularak onların idealleri için çalışacaktık. Bir sistem kurup onların birbirleri için çalışıp birbirlerinin yıldızlarını parlattığı bir ekosistem oluşturacaktık. Bunları yapmak için birbirimizi tanıyacak ve birbirimize değer verecektik. Anlayacağınız buram buram rasyonel romantizm kokan bir çizgi çizmiştik. Şunu da fark etmiştik ki bunları başarmak haftaların değil yılların işiydi. O yüzden bu uzun vadeli idealimizin yanı sıra kısa vadede çeşitli alanlarda projeler gerçekleştirerek ekibimizi geliştirmeye ve aynı yol ile çevremizdekilere de bir şeyler katmaya karar vermiştik. Projelerimizin sürdürülebilirliği üzerine emek harcadığımız şu günlerde 17 ayı geride bırakmış bir dernek olarak gururla söyleyebiliyorum ki bu ailenin tüm fertleri sayesinde bu kararlarımız ve ideallerimizden kopmadan yol alabildik. Bizden kopanlar elbet oldu ancak her geçen gün harika insanlar ile büyümeye de devam ettik.
SİMURG Efsanesinden ilham aldık ilham olmaya geldik. Kenetlenerek dokunmaya ve değer vermeye geldik. İlerleyen aylarda görüşmek üzere!
Simurglulara ve tüm arkadaşlara sevgilerle!
Deneysel Kaf Yazı Serisi
Deneysel Kaf Yazı Serisi ile Simurg Derneği kurucularından olan M. Haluk Ovacık kendi Kaf Dağı yolculuğunu felsefi yönüyle ele almaya çalışıyor. Seri, efsanevi Simurg mitolojisindeki gibi çeşitli vadileri kavramsal açılardan aşarak Kaf Dağı’na yani kendini bulmaya yönelik amaç ediniyor. Yedi vadi ve kaf dağı olmak üzere toplamda 8 aşamadan oluşan yazıda aynı zamanda Simurg’un harflerine biçilmiş anlamlar da ele alınıyor. Buna göre serinin sekiz aşaması kurulum, *sorgulayan, *idealist, *mücadeleci, *uyumlu, *realist, *gençlik ve son olarak metodolojidir. Serinin yazıları:
1) Kaf Dağı’ndan Sevgilerle
2) Sorgula Dostum
3) Botanik İdealler
4) Asılsız Kadim Mücadeleler
5) Bermuda Uyumsuzlar Üçgeni
6) Ruhsatsız Gerçeklik
7) Genç Dimağ
8) Deneysel Kaf Metodolojisi