Küçüklüğümüzden beri bize öğretilen en iyi şeyi yapıyoruz; tüketiyoruz. Bilgilerimizi, gayelerimizi ve en önemlisi hayallerimizi tüketiyoruz. Kötüsü, öyle bir hale geliyoruz ki milyarlarca yıldır insanların en çok yaptığı işi unutuyoruz; üretmeyi. Masallar okuyup, çizgi filmler izleyip tam hayal üretmeye başlamışken hayatın “gerçekleri” yüzümüze bir tokat gibi çarpıyor. Sonrasında vazgeçiyoruz, toplum olabilmek için hayallerimizden ve rüyalarımızdan, onları o kadar uzağa itiyoruz ki artık yeni hayallerimiz hayallerimize yeniden sahip olmak oluyor.
Yaşamın çok hızlı olduğu bu post-modern dünyada, toplum olarak öyle bir hale geldik ki kendimizi eğitim sistemlerimizle birer ezberci robotlar haline getirdik. Eğitim hayatlarımız boyunca bilgiyi neden öğrendiğimizi sorgulamaktan alıkoyduk kendimizi. Paket bilgileri ezberleyip kullanıp atıyoruz ve bunu her zaman tesiri altında kaldığımızdan sebeptir ki, asıl başarıyı böyle elde edeceğimizi zannediyoruz. O bilgileri kendimizden veya hayallerimizden bir parça ile harmanlayamıyoruz bile. Ve bu zihniyet insanları hayatları boyunca etkisi altına almaya devam ediyor. Haberleri, tweet’leri okuyoruz kendi oluşturduğumuz dünyaya kendimizden bir şey katmayarak, bu işi günde binlerce defa yapıyoruz nedenselliklerden koparak. Bunlar kişiliklerimizi, karakterlerimizi de etkiliyor. Kendi oluşturduğumuz dünyada, bilgileri sorgulamadan tükettikçe kendimizi uç noktalara itiyoruz aslında. Tartışamıyor ve sentezleyemiyoruz. Ortada buluşmak olmuyor amaçlarımız, hedefimiz kendi tarafımıza çekmek oluyor. Sentezlemek, üretmek olmuyor, aksini tüketmek oluyor tartışmalardaki çıkarlarımız ve beklentilerimiz.
Öyle bir çağda yaşıyoruz ki elimizin altındaki küçücük icat ile her bilgiye ulaşmayı başarabiliyoruz. Eğitim sistemlerimiz bizleri 5 yıl önceki veya şuan geçmekte olan çağa hazırlıyor, 5 yıl sonraki veya gelecek olan çağa hazırlamıyor. Yani bilgiye sahip olmak, artık büyük bir güç olmaktan çıkmak üzere. Artık önemli olan şey bu bilgileri ne kadar işleyebildiğimiz, hayallerimiz ile ne kadar uç noktalara götürebildiğimiz. Hayallerimizi yorganlarımıza göre uzatmaya o kadar çok alışmışız ki bizler, gökyüzünü hedefleyemiyoruz. Çoğumuz, hayallerimizin gücünün farkında bile değil, hayallerine olan inancını kaybetmiş. Fakat bazılarımız sınır tanımamaya devam ediyor, içindeki hayallerini saklamaya onların alevini sıcak tutmaya devam ediyor. Mesela, Elon Musk denen bir göçmen çıkıyor, hayallerini uzaya dikiyor ve SpaceX’i kuruyor. Veya başka bir kişi, insanların güven duygusunu, bir bankaya veya devlete değil teknolojiye ait olmasının hayali ile teknolojiyi sentezleyip Blockchain’i çıkartıyor. Ya da bir başka kişi, insanın kendi çevresini ve evrenini daha iyi anlayabilmesi hayali üzerine yapay zeka mantığını ortaya koyuyor. Bunun gibi binlercesi, birer hayalin ürünleri. Eğer bizler de gelecekte var olmak istiyorsak, gömdüğümüz hayallerimizi geri getirmeliyiz, o ateşi harlamalıyız…