Hayattaki Rolümüz
Nisan 8, 2018
Max Planck
Nisan 8, 2018

Ben

“Bana anlatma sakın riske girseydin eğer

Yola çıksaydın eğer neler yapardın neler

Bana anlatma sakın yelken açsaydın eğer

Özgür olsaydın eğer neler yapardın neler”


Yaklaşık 6-7 ay öncesinde hayatım konusundaki karar verme aşamalarım hakkında bir değerlendirme yaparken, sevdiğim bir arkadaşımın Hakan Karahan’dan yazdığı satırlardı bunlar bana. İnanılmaz kararsız, konfor alanımı bağrıma mı basmalı, itmeli uzaklaştırmalı mı derken, bammm! diye inmişti kafama. Evrenselleşmiş yüksek standartlar doğrultusunda bir karar vermem gerektiğine inandırmış kendimi, üstelik bu kararı da kendi şartlarıma göre değil; ezberlenen, herkesin en yüksek standartı olan standartlara göre alma kararı verip, kendi hayatımda pişman olmaktan da korkuyordum. Ne büyük ironiydim!

Uzun konuşmalar yaptım, çok kıymetli tecrübelerden yararlandım. Sonunda geldiğim nokta; süreç ve sonuç çatışmasıydı. Hepimizin hayatının özeti olan ama farkedilemeyen… Evet olayımın tam da bu olduğunu anladığım zaman taşları yerine oturtmuştum; “herkes ister, kim istemez ki” ile yola çıkmaya çalışmış, “herkes yapıyor ben de yaparım” ile devam etmiştim. Kendi olayımın içinde ‘herkes’ vardı ama ‘ben’ yoktum! Benim “ben sürecim” yoktu. Kendimi hep olayın sonucuna kodlamış, “ben kimdim, isteklerim nelerdi, yaptıklarım neden?” demeden cevaplar vermiştim: ‘Yüksek mevkiler, yüksek yaşam standartları, güzel hayat…’ İnanışıma göre güzel hayat bunlarla gelecekti.

Hayatım üzerine yaptığım bu sorgulama bana bir kimsenin nasıl şartlar gereği sonuca yönelip kendini körelteyazdığını, süreçten ve emekten nasıl uzaklaştığını göstermişti. Sadece sonuca yönelmenin özgünlüğü bastırdığını görmüştüm.

Doğan Cüceloğlu’nun da dediği gibi “sürece kendini adayan birinin korku ve kaygısı az oluyor”-muş. Yelken açmak, özgür olmak kendimi bulmakla başlıyormuş. Kaygı, harekete geçmeden ilerisini düşündürüyor; korku, kötü gelecek öngörüsünü tetikliyor akabinde gelen pişmanlık ihtimalleri daha da büyük kaygı ve korkularla bir kısır döngü yaratıyor-muş farkettiğim üzere.

En nihayetinde ‘öz benliğini’ arayan kişiler, kendi mutluluğunu ve kendi başarılarını elde ediyor; kendine iyi bakıyor. Bu arayış “nelerden mutlu olurum, ben neleri yapabilirim, artılarım eksilerim neler?” gibi aslında kolayca dile getirebileceğimiz sorularla başlayıp, bunların cevabını arayarak da devam ediyor. ‘Benlik (arayış) süreci’ bitmediğinde seni sonuç haline dönüştürüyor. Sen, senin projen oluyorsun. Çünkü ‘ben’ olabilmek, meşrebinde bitmişliğin bencilliğini barındırmıyor.

 



Paylaşmak Güzeldir:

Gülden Özbek
Gülden Özbek
Eğitim hayatında yaşadığı zorlukların, imkansızlıkların ve yönlendirilememenin boşluğunu aynı çevrede yaşayan neslin de karşılaşmaması için kendi memleketinde iş hayatına atılan; gençlere, gençliğe, öğretmeye ve öğrenmeye aşık bir öğretmen. Yeni nesle sorgulamayı ve düşünmeyi öğretmek onun için bir tutku. Hiç boş durmayan felsefenin hakkını vermeye çalışan bir düşüncesever. Onu sürekli gülümserken görebilirsiniz. Hayata karşı duruşunu gülümseyerek koruduğunu söylüyor. Görünüş ve gerçeklik ayrımını görmenizin çokça mümkün olduğu biri, ne kadar makul ve ne kadar sakinse bir o kadar enerjik ve çılgın taraflarını görmeniz de mümkün.